Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın
Diyarbakır'da yaptığı konuşmada kullandığı 'Kuzey Kürdistan' sözlerinden
dolayı başlatılan soruşturma tamamlandı.
İzmir’de iki vatandaşın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Diyarbakır’da yaptığı konuşmada kullandığı 'Kuzey Kürdistan' sözlerinden dolayı savcılara yaptığı suç duyurusu üzerine başlatılan soruşturma tamamlandı.
Başbakan Erdoğan hakkında ‘Ülkenin bölünmez bütünlüğünü bozma’ iddiasıyla yapılan suç duyurusundan sonra başlatılan soruşturma dosyası İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ‘yetkisizlik’ kararı verilerek Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildi. Dosyayı inceleyen Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcıvekilliği, kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi.
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/35491/Erdogan_in__Kurdistan__sozu_icin_karar_verildi.html
Sezgin Tanrıkulu, Başbakan Erdoğan'a, "Bolu il ve ilçelerinde El Kaide örgütü yapılanmaları mevcut mudur" diye sordu.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin
Tanrıkulu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a, "Suriye İç Savaşında
savaşmak için El Kaide ve El Kaide Örgütü bağlantılı örgüt üyelerinin
Suriye'ye gitmeden önce Bolu Dağlarında oluşturulmuş bu kamplarda askeri
eğitime tabi tutuldukları iddiası doğru mudur? Bolu İl ve İlçelerinde
El Kaide Örgütü yapılanmaları mevcut mudur?" diye sordu.
"TSK ve emniyet birimleri Bolu Dağlarında arama operasyonları yapılacak mıdır?"
CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin
Tanrıkulu'nun Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından yazılı olarak
cevaplandırılması istemiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na
sunduğu soru önergesinde şu sorular yer aldı: Bolu Dağı'nda El Kaide
Örgüt Üyeleri için bir kamp bulunduğu iddiaları doğru mudur? İddia doğru
ise, Suriye İç Savaşında savaşmak için El Kaide ve El Kaide Örgütü
bağlantılı örgüt üyelerinin Suriye'ye gitmeden önce Bolu Dağlarında
oluşturulmuş bu kamplarda askeri eğitime tabi tutuldukları iddiası doğru
mudur? Bolu Dağında El Kaide Üyelerine komando eğitimi verilen eğitim
kampları bulunmakta mıdır? Bolu Dağlarındaki güvenlik izlemesi ve takibi
hangi yöntemlerle yapılmaktadır? İstihbarat Birimlerinin söz konusu
eğitim kamplarına dair elde ettiği bulgular bulunmakta mıdır? İstihbarat
Birimlerinin elde ettiği bulgular, Bolu Dağında El Kaide Üyelerine
komando eğitimi verildiğini doğrulamakta mıdır? Bolu İl ve İlçelerinde
El Kaide Örgütü yapılanmaları mevcut mudur? 1 Mayıs 2011'den 28 Ocak
2014'e kadar El Kaide ve bağlantılı Örgüt Üyelerine yönelik düzenlenen
operasyonlar sonucu göz altına alınan, tutuklanan ve sınır dışı edilen
kişilerin iller bazında sayıları nedir? TSK ve Emniyet birimleri
tarafından iddiaların araştırılması için Bolu Dağlarında arama
operasyonları yapılacak mıdır?
Gezi Parkı sürecinde yaptığı eylemlerde adından sıkça söz ettiren Çarşı grubu Beşiktaş’ın kendi evinde oynadığı her karşılaşmada da hükümeti eleştiren pankartlar açmış ve artık geleneksel hale gelen 34. dakikada, “Her yer Taksim, her yer Direniş, Mustafa Kemal’in askerleriyiz” tezahuratlarının öncüsü olarak dikkatleri üzerine çeken çekmişti.
Çarşı, bu sefer kendi başkanlarının, şuanda yapım aşamasında olan yeni İnönü Stadı’nın açılışına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı davet etmesi üzerine harekete geçti. Cumhuriyet’in haberine göre; Siyah-Beyazlı taraftarlar Beşiktaş’ın birçok noktasına, “Semt bizim aşk bizim”, “Hükmedenlerin değil halkın takımı Beşiktaş” yazılı pankartlar açtı. Stadın açılışına başbakan Erdoğan’ı çağıran ve taraftarların tepkisini alan Fikret Orman için de, “Fikret Tayyip el ele, hep beraber Umre’ye” yazılı pankart açıp başkanlarına göndermelerde bulundular.
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/32631-carsidan-tayyip-erdogana-veto.html
İstanbul 66. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı’nın bulunduğu askeri arazinin 130 hektarlık bölümünün Milli Savunma Bakanlığı’na olan tahsisi, TÜRGEV’in üniversite yapması için kaldırıldı. İstanbul Defterdarlığı, arazi için irtifak hakkı bedelini metrekaresi 18 TL olmak üzere 24 milyon TL olarak belirledi. TÜRGEV’in 17 Aralık sürecinde gündeme gelmesi nedeniyle dosya askıya alındı.
TÜRGEV tarafından Maliye Bakanlığı’na söz konusu arazi üzerinde eğitim amaçlı tesisler yapılması amacıyla irtifak talebinde bulunuldu. Maliye Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı’na, bakanlığa tahsisli olan askeri arazideki tahsisin kaldırılacağına ilişkin bir yazı gönderdi. Milli Savunma Bakanlığı ise yanıtında, askeri araziden geçirilmesi gündemde olan yol projeleri ve TOKİ ile bakanlık arasında başlatılan çalışmaları gerekçe göstererek tahsis kaldırma işlemine olumsuz görüş bildirdi.
Yazı İstanbul Defterdarlığı’nda
Ancak, Maliye Bakanlığı, olumsuz görüşe karşın tahsisin kaldırılmasına karar verdi. Bakanlığın İstanbul Defterdarlığı’na gönderdiği 10.12.2013 tarih ve 45572 sayılı yazı ile söz konusu arazinin tahsisinin kaldırıldığı bildirildi. Yine edinilen bilgilere göre, yazının çıkmasının ardından TÜRGEV, irtifak hakkı talebini defterdarlığa iletti.
Defterdarlık tarafından gerekli belgeler hazırlandı ve değer takdiri yapıldı. Defterdarlık, TÜRGEV için yıllık irtifak hakkı bedelini metrekaresi 18 TL’den yaklaşık 24 milyon TL olarak belirledi. Ancak son yolsuzluk soruşturmasında TÜRGEV’in adının da geçmesi nedeniyle dosya Maliye Bakanlığı’nın talimatıyla defterdarlıkta beklemeye alındı.
TÜRGEV yetkilileri Cumhuriyet’in konuyla ilgili görüşme talebine karşılık vermedi.
17 Aralık’ta başlayan yolsuzluk soruşturmasında yapılan teknik takip sonucunda, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın TÜRGEV Başkanı Ahmet Ergün’e, işadamı Ali Ağaoğlu’nun arazisiyle ilgili talimat verdiği ortaya çıkmıştı. Kayıtlarda Erdoğan, Ergün’e “Bu Ağaoğlu’nun bize bağışlayacağı araziyi takip etmemiz gerekiyor, o zaman onu sen yap” dediği iddia ediliyor. 30 Mayıs 2013’te gerçekleşen görüşmede yine iddialara göre Erdoğan, Ergün’e “Altunizade’dekinin tapusunu aldık” diyor, Ergün de “Öyle mi tamam elhamdülillah” diye karşılık veriyordu. Operasyonda gözaltına alınan daha sonra serbest kalan Ağaoğlu ise, bu iddialara karşılık olarak “İmar karşılığında TÜRGEV’e arsa verdiğimi ispatlasınlar mal varlığımı bırakıp, amelelik yaparım” demişti.
İrtifak hakkı nedir?
İrtifak hakkı, bir gayrimenkul üzerine, diğer bir gayrimenkul veya şahıs lehine kurulan ve hak sahibine sınırlı bir yararlanma sağlayan haktır. Gayrimenkul sahibi, ilgili mülkün bir başkası tarafından kullanılmasına izin verdiği takdirde, irtifak hakkını vermiş olur. Bu işlevi ile kiralama ile karıştırılan irtifak hakkının kiralamadan farkları; irtifak hakkının uzun süreli olup, tapuya tescil edilmesi, ön izin verilebilmesi ve irtifak hakkı doğrultusunda projeye dayalı tesis inşa edilebilmesi söz konusu iken, kiralamada gayrimenkul üzerinde sabit tesis yapımı söz konusu değildir. İrtifak hakkı tesisi için, ilgili gayrimenkulün bulunduğu il defterdarlıklarına, mal müdürlüklerine ve Maliye Bakanlığı’na hazırlanan bir dilekçe ile başvurulabiliyor. İrtifak hakkı bedelinin hesaplanması ise defterdarlıklar tarafından yapılıyor.
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/34343/TURGEV_e_askeri_arazi.html
SARIGÜL ÖNDE
Bugüne dek yapılan diğer anketlere birinciliği kaptırmayan AKP İstanbul adayı Kadir Topbaş, SONAR’ın anketine Sarıgül’ün gerisine düştü.
CHP’nin adayı Mustafa Sarıgül yüzde 42.5 ile anketten birinci çıkarken, Topbaş’lı AKP’nin oy oranı ise yüzde 42.3 olarak belirlendi.
MHP’nin adayı Rasim Acar’ın oy oranı yüzde 6.8 olurken HDP adayı Sırrı Süreyya Önder’in oy oranı ise yüzde 5.4.
PKK eylemlerine katılıp molotofkokteyli atan A.S. ve mahkemede "Ben MİT'e ve Emniyet'e çalışıyorum" diyen sanığı MİT doğruladı
İstanbul’da terör operasyonu düzenleyen emniyet, 2011 yılında bir A.S isimli şüpheliyi gözaltına aldı. Savcılık tarafından örgüt üyeliği, molotof atma ve bulundurma ile mala zarar verme suçlarından mahkemeye sevk edilen şüpheli, tutuklandı.2011 yılının Mart ayında hakkında dava açılan sanık A.S, terör örgütü üyesi olmakla suçlandı ve 2009 ile 2010 yılında terör örgütü tarafından düzenlenen eylemlere katılmak ve molotofkokteyli atmak suçlarından İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanmaya başladı.
Tutuklu sanık duruşmada çarpıcı bir bilgi verdi. Terör eylemlerine devlet için katıldığını söyleyen sanık A.S, “2008 yılından bu yana MİT’e ve emniyete çalışıyorum” dedi. Bunun üzerine mahkeme duruşmayı bitirdi.
Vatan gazetesinden Damla Güler’in haberine göre mahkeme, MİT ve emniyete yazı yazarak sanığın ifadelerinin doğru olup olmadığını sordu. Emniyet yanıt vermedi. MİT ise şu yanıtı verdi: “Söz konusu şahıs, birçok eylemde haber elemanı olarak kullanılmıştır.” Ardından bazı MİT görevlileri de mahkeme heyeti ile görüşmek için adliyeye geldi ve bilgiyi sözlü tekrar etti.
Bunun üzerine heyet dosya ile ilgili bir dizi önlem aldı. Sanığın “MİT’e çalıştığının deşifre olmaması ve örgütün hedefi haline gelmemesi için” dosya bir süre mahkeme başkanının odasında muhafaza edildi. Ancak resmi yazışma olduğu için gelen yazı duruşmada okunmak zorunda kaldı. MİT’in yazısının dava dosyasına girmesinin ardından görülen duruşmada, dava savcısı mütalaasını sundu.
Savcı: Cezalandırılmalı
Sanığın örgüt üyeliği, patlayıcı madde atma ve bulundurma ile mala zarar verme suçlarından cezalandırılmasının istenildiğini belirten savcı, mütalaasında MİT’ten gelen yazıya da bir nevi yanıt verdi. Sanığın MİT personeli koruma kanunu kapsamında olmadığını belirten savcılık, eylemlerinden dolayı cezalandırılmasını talep etti. Savcılığın mütalaasını sunduğu duruşmada, A.S. “tutuklu kaldığı süre ve atılı suçun niteliği” gerekçeleriyle tahliye edildi. Tutuksuz yargılanmaya devam eden sanık ile ilgili mahkemenin vereceği karar ise merak konusu oldu.
Hakimlere suikast şüphesiyle gözaltına alındı
A.S.’nin ismi daha önce de PKK üyesi olarak bir davada geçmişti. Yaklaşık 2 yıl önce özel yetkili savcı ve hakimlerin oturduğu lojmanların önündeki ağaç ve elektrik trafolarına yazılan gizemli yazılar, Ergenekon ve Balyoz gibi davalara bakan hakim ve savcılara suikast yapılacağı endişesi yarattı. Polis lojmanın girişinde namlusuna mermi sürülmüş silahlarla 2 PKK’lı yakalandı. Operasyonu genişleten polis 4 kişiyi daha gözaltına aldı.
Gözaltına alınanlar arasında A.S. de vardı. Daha önce de Kağıthane’de 7 iş yerine molotofkokteyli atılması ve 8 aracın yakılması olayına karıştığından, hakkında terör örgütü üyeliği suçlamasından yakalama kararı olduğu ortaya çıktı. 6 şüpheli PKK üyeliği suçlamasından tutuklanarak cezaevine gönderildi. Şüpheliler savcılıkta ise olayın terör değil “Gönüş işi” olduğunu iddia etti.
Şüphelilerden O.S., Bakırköy Cumhuriyet Savcısı’nın kızına aşık olduğunu söyledi. O.S., adam yaralama ve gayrimenkul davalarını üstlenen avukata aşık olmuş, karşılık bulamayınca genç kadını tehdit etmeye başlamıştı. O.S. sürekli telefonla aradığı kadına, “Arkamda örgüt var. Seni ve aileni temizleyeceğim” demişti.
http://sozcu.com.tr/2014/gunun-icinden/molotof-atan-mitci-cikti-447770/
Erdoğan’ın İzmir’de gizli villası olduğu iddiasının yarattığı şok dinmeden, İstanbul’da 55 dönümlük çiftliği olduğu ileri sürüldü
Erdoğan ve ailesiyle ilgili yeni kayıtlar internete düştü. Yandaş iki gazete ise Gülen için yaptırıldığı iddia edilen villaları manşet yaptı.AKP ile Gülen Cemaati savaşındaki kirli çamaşırlar bir bir ortaya dökülüyor. Bir tarafta internet üzerinden Tayyip Erdoğan ve ailesiyle ilgili bilgiler sızdırılıyor diğer tarafta yandaş medyada Fethullah Gülen için Ankara ve Bursa’da yaptırıldığı iddia edilen villaların fotoğrafları yayımlanıyor.
Değeri 55 milyon lira
Üç gün önce Başbakan Erdoğan’ın “İzmir Urla’da iki villa aldığı” iddiasıyla ilgili 6 ses kaydı internete sızmıştı. Önceki gün de twitter hesabı üzerinden kamuoyuna sunulan fotoğrafların, Erdoğan ailesine ait Çatalca’daki bir çiftlik olduğu iddia edildi. Birden fazla fotoğrafın paylaşıldığı twitter hesabında, villaların Kanal İstanbul’un geçeceği Çatalca Kabakça’da yer aldığı ve çiftliğin tüm işleri ile Başbakan’ın oğlu Burak Erdoğan’ın kayınpederi Osman Ketenci’nin ilgilendiği iddia edildi. İnternete sızan bilgilere göre, Başbakan’ın kardeşi Mustafa Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan da hafta sonlarını bazen bu çiftlikte geçiriyorlar. Yayımlanan fotoğrafların altında Erdoğan’ın 2005 yılında “Çatalca yeni yerleşim yeri olacak” sözlerine de yer verilmiş. İnternete sızan iddiaya göre, Başbakan’ın Çatalca’da, dünürü Osman Ketenci’nin üzerine dönümlerce arazi aldığı da tapu kayıtlarında yer alıyor. Çiftliğin tapu değerinin 1 milyon 690 bin lira, gerçek değerinin ise 55 milyon lira olduğu öne sürülüyor.
Dünür taksiciydi
Basına yansıyan bilgilere göre, Tayyip Erdoğan’ın oğlu Burak Erdoğan Rizeli Osman Ketenci’nin kızı Esma Ketenci ile 2001 yılında evlendi. Osman Ketenci, Erdoğan’la dünür olmadan önce Kasımpaşa’da Huzur Taksi’nin işletmecisi olarak tanınıyordu. Ketenci daha sonra damadıyla birlikte Turkuaz Denizci-lik’i kurdu. 2006’da şirketin adı Bumerz Denizcilik olarak değiştirildi.
Urla’da 2 villa
Erdoğan ve ailesinin, İzmir Urla’da 2 villa aldığı yine internete düşen iddialar arasındaydı. Erdoğan’ın ‘abi’ diye hitap ettiği bir işadamıyla arasında gerçekleştiği öne sürülen telefon kayıtlarında, işadamı Başbakan’dan, Urla’nın Zeytineli Köyü yakınlarındaki ‘Birinci derece SİT alanı’ olan Hacılar Koyu’nun imar durumunun ‘Üçüncü dereceye’ dönüştürülmesi için yardım istiyor.
İşte Urla’daki o villalar
Erdoğan ve ailesinin, Urla’da 2 villa aldığı internete sızan iddialar arasındaydı. Burada binicilik için çalışma alanı da var. Başbakan, 23 Aralık 2013’teki Pakistan ziyaretinde hediye edilen atı kızı Sümeyye Erdoğan adına kabul etmişti.
İşte Çatalca’daki o çiftlik
Çatalca’daki arazilerin toplam 54489 metrekare yani 55 futbol sahası büyüklüğünde olduğu iddia edildi. Çiftlik içerisinde bir ahırın da yer aldığı öne sürüldü. Başbakan, Çatalca için “İstanbul’un yeni yerleşim merkezi olacak” demişti.
http://sozcu.com.tr/2014/gundem/tayyipin-yerden-mulku-cikiyor-447321/
Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu kuruluşundan bu yana Türk halkının
siyasi bilincini yükseltme ve muhataplarına ahlak eksenli bir yaşam öğretimi
sunma sloganını kendi faaliyetlerinin ekseni yapmıştır. Şimdi bu kurumun uzun
yıllardan bu yana kendi hedefine ne ölçüde ulaştığını gözden geçirelim.
TRT’nin Kültürel Boyutu
Saadet Partisi Genel Sekreteri Tacettin Çetinkaya Türk dizilerinin İslami
ülkelerde yayınlanması hakkında eleştirisel yaklaşımda bulunarak şöyle diyor: “Bu
diziler İslam ülkelerinde ahlaki bozulmalar üzerinde önemli bir rol
üstlenmiştir. Bu dizilerde yer alan gayri ahlaki sahneler, aile içi gayri meşru
ilişkileri ve eş cinselliği yaymaktadır. Ahlaki temellere aykırı bu dizilerin
İslam ülkelerinde yayınlanması bir nevi ahlaksızlık ve kayıtsızlığın italı ve
toplumsal ahlaki yapı üzerinde ise telafisi mümkün olmayan etkiler yaratacağı
anlamına gelir.” Böyle olunca şu sorunun sorulması gerekiyor: TRT ülke içi ve
ülke dışına gayri ahlaki meseleleri ital etmek için mi kurulmuştur yoksa başka
bir hedefi mi vardır?
TRT’nin Siyasi Boyutu:
Ülke içi ve ülke dışı siyasi haberleri tarafsız olmaksızın yayınlaması bu
kurumun hedefleri arasındadır. Maalesef son yıllarda ülke içi ve ülke dışı
siyasi haberlerin pek çoğu daha önce belirlenen hedefler doğrultusunda olduğu
gözlenmiştir.
Bunların en önemlilerinin arasında Suriye’deki iç çatışmaları ele alan medyaya
karşı takındığı tavrını örnek gösterebiliriz. Türkiye kanalları ve devlet
yanlısı medyanın Suriye halkına yardım adı altın Suriye’deki terör gruplarına
yardım etmesi bunun çok açık bir göstergesidir.
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu yaptığı konuşmalarının birisinde TRT’yi şiddetle
eleştirerek şöyle demiştir: “Niçin halkı yanlış bilgilendiriyorsunuz. Ben
Diyarbakır’daydım. Bu şehirde acil hasta için ambulans aracı bulunmazken
terörist gruplarından yararlanan kimseler rahatlıkla donanımlı araçlarla
gezdiriliyor ve Türkiye içerisine intikal ettiriliyordu.”
Not: Bu haber her hangi bir site veya gazeteden alınmamış olup “İnce Ayar
Siyaset Bloğu”nun kendi özel haberidir.
Aydın Doğan’a bağlı önemli kanallardan birisi olan CNN Türk 1999 yılında
haber kanalı unvanıyla çalışmalarına başladı.
Genel anlamda CNN Türk’ün programlarını Türkiye’nin diğer haber
kanallarıyla karşılaştırdığımızda TRT ile yarışabilecek en önemli haber kanalı
olduğunda hiçbir şüphe yoktur.
Bu kanalın özel olması ve Aydın Doğan’ın dünya medyasına farklı bakışı söz
konusu kanalının programının özel bir parti ya da grubun kalıbına girmemesine
ve iç ve dış siyaset meseleleri konusunda programları son dere özgür bir
şekilde icra etmesine sebep olmuştur.
Bununla birlikte CNN Türk için bir takım haklı eleştiriler getirilebilir ve
bu televizyon kanalının sorumlularının meselelere uzmanca yaklaşarak eksiklilikleri
gidermeleri ümit edilir.
Birinci nokta: CNN Türk’ün dünyanın dört bir tarafına haber muhabiri
gönderebilecek uygun mali gücü vardır. Buna karşın sorulması gereken soru
şudur: İçişlerine dair bazı siyasi eleştirilerin halka sunulmasında niçin kendi
özel görüntülerinden yararlanmıyor? Halbuki bu konu uzman bir kanal için son
derece eleştirisel bir sorun sayılmaktadır.
İkinci nokta: CNN Türk kuruluşundan itibaren tanınmış bir haber kanalıdır
ve Aydın Doğan’ın ekibi diğer toplumsal faaliyetleri için izleme oranı çok
yüksek bir kanala sahiptir. O halde söz konusu bu kanalın toplumsal programlarının
alışılagelenin dışına çıkarak yirmi dört saatlik yayınında dikkate değer bir
bölümüne özelleştirmenin hiçbir gerekliliği yoktur.
Üçüncü nokta: CNN Türk’ün özel haber programları ekibinde yer alan şahıslar
arasında amatör fertler bulunmaktadır (Nevşin Mengü, Başak Şengül ve…) ve
maalesef söz konusu programların idaresi bu tür şahısların sorumluluğundadır.
CNN Türk’ün kendine has özel haber ekibini ve özellikle siyasi haber bölümünü
yeniden gözden geçirmesi gerekir.
Dördüncü nokta: İnsanların toplumsal hak ve hukuklarının en önemlilerinden
bir tanesi her şahsın kendi şahsi yaşam özgürlüğüne sahip olmasıdır, ancak
dikkat edilmelidir ki haber sunan ve toplum içinde tanınmış şahısların sanal
ortamda ve kendi inançlarını yansıtmada toplumsal ilişkilere dikkat etmesi
gerekir. Maalesef söz konusu kanalın çalışanlarının sanal ortamlarında ortaya
koydukları şeyler hiçte uygun olmadığı gibi sahte internet adresleri de
muhatapları kani etmemektedir.
Not: Bu haber hiçbir site ya da haber kanalına ait değildir ve “İnce Ayar
Siyaset Blogu”nun haberidir.
Sabahattin Önkibar'ın Kırmızı Kedi Yayınevi'nden çıkan "Takkeli Firavunlar ve Büyük Siyasi Sırlar" adlı son kitabında Başbakan Erdoğan'la ilgili ilginç iddialar yer alıyor.
Önkibar, Gaziosmanpaşa'da bir lokantada o dönem Büyükşehir Belediye
Başkanı olan Tayyip Erdoğan'la beraber öğle yemeği yerken yaşadığı bir
anı şöyle anlattı:"Bir gün Gaziosmanpaşa'da Hemşin kökenli Ardeşenlilerin lokantasında öğle yemeğine oturmuşken, Tayyip Erdoğan yanında Hayati Yazıcı, Sadık Yakut ve şimdi Sabah ile ATV'yi alan Kalyon Grubu'nun Trabzonlu sahibi Hasan Kalyoncu başta olmak üzere 10-15 kişilik bir kalabalıkla içeri girdi.
Erdoğan girer girmez göz göze gelince masama geldi ve gel beraber yiyelim diye ısrar etti.
Yemek sonunda Hasan Kalyoncu hesabı isteyince lokanta sahibi kardeşler Ogün ve Bahadır Babaahmetoğlu, 'Tayyip Bey Başbakan olduğunuzda yemek parasını sizden alırız' dediler ve ısrarlara rağmen almadılar.
Tayyip Bey o söz edildiğinde aynen şu karşılığı verdi:
'Biz Başbakan olduğumuzda bugünkünden çok fakir olacağız, haberiniz olsun.' "
İÇKİLİ LOKANTADA YEMEK YEMEK HARAM
Ayrıca Önkibar, daha sonra Erdoğan'ın ekibininde o lokantaya gittiğini belirterek; "Lokanta sahibi işler iyileşince gitti içkisiz lokantasına ruhsat aldı ve şarap koydu. Bir gün baktım şaraplar sıra sıra dizilmiş, Lokanta sahibi Bahadır'a seslendim:
-Bu şaraplar ne?
-Ruhsat aldım Sabahattin Bey. Lokantanın havası değişsin dedim.
-İyi yaptın ama bundan böyle ne Tayyip ne de adamları buraya gelmez.
-Olur mu Sabahattin Bey, ben bu ruhsatı onlar geliyor ve lokantam lüks görünsün diye aldım"
-Aslanım onlar içkili lokantada yemek yemeği haram sayarlar. Göreceksin, şarabı gördüler mi şeytan görmüş misali kaçacaklar."
Önkibar yanılmadığını belirterek daha sonra görüştüğü lokantanın sahibiyle bir daha Erdoğan'ın ve ekibinin lokantaya gelmediğini söyledi.
http://www.odatv.com/n.php?n=basbakan-bu-sozlerini-hatirliyor-mu-2401141200
TÜBİTAK, içinden Suga, Oraj, Sakal gibi planlarının çıktığı,
Balyoz davasına temel olan 5 No’lu DVD’de, sistem saati geri alınmış
bilgisayardan veri aktarımı yapıldığını tespit etti.
POYRAZKÖY Davası’nın görüldüğü İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’ne,
TÜBİTAK bir rapor gönderdi. Davanın en önemli delilleri arasında görülen
5 No’lu harddiskle ilgili hazırlanan raporda, saati geri alınmış
bilgisayardan yapılan dosya aktarımlarına dikkat çekildi.ARSENAL 'ŞÜPHELİ' DEMİŞTİ
Vatan gazetesinden Çağdaş Ulus'un haberine göre, 5 No’lu harddiskin içinde; Suga, Oraj, Sakal gibi Türk jetinin düşürülmesinden cami bombalanmasına kadar birçok planın yazıldığı belgeler bulunuyordu. Şüpheli avukatların da bu harddiske sonradan bu verilerin yüklendiğini iddia ediyordu. Hatta şüpheli avukatlarından Hüseyin Ersöz, Mayıs 2012’de Amerikan Kriminal şirketi Arsenal’e harddiskin örneği gönderilerek rapor hazırlanması istenmişti. Arsenal de inceleme sonunda harddiske, sistem saati geri alınmış bir bilgisayara bağlanarak kopyalanan belgeleri tespit etmişti.
BALYOZ HAKİMİ DİKKATE ALMADI
Fakat Balyoz davasına bakan 10. Ağır Ceza Mahkemesi Arsenal’in raporunu değerlendirmedi. Avukatların, “TÜBİTAK’tan bilirkişi harddiski incelesin” talebini de kabul etmedi. Dava sonunda da çok sayıda asker hapis cezasına çarptırıldı.
POYRAZKÖY TUBİTAK'A YOLLADI
Ancak Poyrazköy’e bakan 12. Ağır Ceza Mahkemesi bu şüpheyi gidermek için TÜBİTAK tarafından 5 No’lu hardiskin incelenmesini uygun gördü.
TÜBİTAK uzmanları Erdem Alparslan, Burak Akoğuz ve Osman Pamuk tarafından ön rapor hazırlandı. Raporda harddisk’te anormal bir durumun rastlanmadığı dile getirildi.
ANA RAPOR TAMAMLANDI
İlk raporun üzerinden 2 ay sonra raporun tamamı mahkemeye gönderildi. Kapsamlı raporda, önemli saptamalar yer aldı. Bu saptamalar arasında en dikkat çekenleri ise internet ortamında kullanılmayan hardisk’e virüs bulaşması ve tarihi değiştirilen bilgisarda hazırlanan dosyanın harddiske aktarılması oldu.
AVUKAT ERSÖZ: "YENİ DELİL ORTAYA ÇIKTI"
Avukat Hüseyin Ersöz, Balyoz sanıklarının da 10. Ağır Ceza Mahkemesine TUBİTAK’ın raporunu sunarak davanın yeniden görülmesini talep edeceklerini söyledi. Ersöz, ‘Hüküm verilen davaların yeni bir delilin ortaya çıkmasıyla yeniden yargılama yapılabileceği’ hükmüne dayanarak Balyoz Davasını gören mahkemeye başvurup yeniden yargılama talebinde bulunacaklarını açıkladı.
İŞTE RAPORDAN ÇARPICI İFADELER
"SAATİ GERİ ALINMIŞ BİR PC AKTARIMI"
“5 No’lu diskin DATA bölumündeki “masaüstu” dizininde bulunan “yasemin.ppt” dosyasının üst verileri incelendiğinde son değiştirme zamanının 20 Haziran 2003 10:00:28 olduğu, incelemeye konu olan diske 20 Haziran 2008 saat 10:27:39’da taşındığı, en son erişim zamanının ise 9 Temmuz 2009 saat 09:39:05 olduğu görülmektedir.”
"İNTERNETE HİÇ BAĞLANMADI"
“Hardiskin intenete hiç bağlanmadığı tespit edilmiştir. 28 Haziran 2009 tarihinden sonra, sistem saati daha eski olan bilgisayarlardan harddiske bazı dosyaların yüklendiği gözlendi. Bu da kullanıcının dosya alışverişi yaptığı bilgisayarlar arasında sistem saati güncel olmayan bilgisayarların olma ihtimalini kuvvetlendirmiştir.” Raporda, World dosyalarındaki tarih karmaşalarının da bu nedenle olabileceğine dikkat çekildi.
"KENDİNİ YENİLEYEN VİRÜS"
“5 no’lu harddiskte güncel anti virüs yazılımlarıyla yapılan virüs taraması sonucunda iki tür zararlı yazılımın olduğu tespit edilmiştir. Bu zararlı yazılımlar Microsoft tarafından Win32/Ahkarun.A62 ve Win32/Taterf63 olarak adlandırılmıştır. Bu zararlı yazılımların sistemde uzun bir süre aktif olarak çalıştığı ve sistem kapatılana kadar da silinmediği anlaşılmaktadır. Ayrıca bu virüsler kendini yenileme özelliğine de sahiptir.”
UZMANLAR YORUMLADI
Vatan gazetesinden Çağdaş Ulus'a konuşan uzmanlar bu raporla soru işaretlerinin artığını ifade ediyor: “Bu tespitler Donanma Komutanlığı Askeri Bilirkişi raporuyla birlikte değerlendirildiğinde manipulasyon çok açık gözüküyor. Raporun 27’nci sayfasına göre diske son kullanılma tarihinden sonra dosyalar kopyalandığının tespit edildiği açıkça belirtiliyor. İncelenen diskte suç unsuru içeren dosyaların tamamının sahibi BUILTIN Administrators. Bu da suç unsuru dosyaların ikincil disk olarak kullanılarak kopyalandığına işaret ediyor. Diskin ikincil disk olarak kullanıldığının diğer bir ispatı da raporun virüsün kendisini yedeklediğini yazması. Bu otomatik yedekleme işlemi tarihin ileri -geri alınması sebebiyle ve takıldığı makinede anti-virüs yazılımı olmadığı için defalarca tekrarlanıyor.”
Odatv.com
http://www.odatv.com/n.php?n=tubitaktan-balyozun-kilit-delili-olan-harddisk-icin-sok-rapor-2501141200
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Haliç Kongre Merkezi'nde ki "Yüzyılın İslam Kültür Hizmeti Onur ve Hizmet Ödülleri" törenindeki konuşmasında Cemaat'e çok sert sözlerle yüklendi. Erdoğan burada yaptığı konuşmada, "İlmi şantaj olarak görenleri bu medeniyet hiç kabul etmemiştir" dedi.
Başbakan Erdoğan, "İlmi iktidar vasıtası olarak görenleri bu medeniyet yine mahkum edecektir. İlmi bir sihir gibi görenleri bu medeniyet yine yok edecektir. İlmi güç için, şantaj için, şebeke ve örgütlenme için bir istismar aracı olarak kullananları bu medeniyet hiç kabul etmemiştir yine kabul etmeyecektir. İmam dilde kalmayıp kalbe indiğinde imandır. İlim kitapta cübbede kalmayıp akla ve gönüle girdiğinde ancak ilimdir" şeklinde konuştu.
http://www.odatv.com/n.php?n=yalanci-peygamberler...-2501141200
CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran,
Arabistan’ın ABD Büyükelçisi’ni öldürmeyi planladığı gerekçesiyle 25 yıl
hapis cezasına çarptırılan İran asıllı ABD vatandaşının, 17 Aralık
yolsuzluk operasyonuyla tutuklanan İran asıllı Reza Zarraf arasındaki
ilişkiyi TBMM gündemine taşıdı.
Suudi Arabistan’ın ABD Büyükelçisi Adil el-Cubeyr’i 2011’de
Washington’da bir restoranda öldürmeyi planlayan, bu suç nedeniyle Mayıs
2013 tarihinde ABD Mahkemeleri tarafından 25 yıl hapis cezasına
çarptırılan İran asıllı ABD vatandaşı Mansour Arbabsiar’a Rıza Sarraf
bağlantılı iki şirket tarafından 1,5 milyon dolar gönderildiğinin FBI
tarafından tespit edildiği ortaya çıktı.CHP’li Oran, FBI raporunda geçen Türk şirketlerini ve Sarraf’ın İran Devrim Muhafızlarına Bağlı El Kuds Gücü ajanı olup olmadığı konularının tamamını Başbakan Erdoğan’ın yanıtlaması istemiyle Meclis’e götürdü.
TÜRKİYE GÜNDEMİNE YASIMAYAN KONULAR
CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yanıtlaması istemiyle TBMM’ye konuyla ilgili olarak iki ayrı soru önergesi yöneltti. Oran'ın önergelerinde henüz Türkiye gündemine yansımamış ABD iddianamesindeki kimi unsurlara da yer vermesi dikkat çekti.
1,5 MİLYON DOLARLIK SUİKAST PARASI SARRAF’TAN
Oran önergesinde, “Kamuoyuna yansıyan 21 Ekim 2011 tarihli MİT raporuna göre, Rıza Sarraf’ın Suudi Arabistan’ın ABD Büyükelçisi Adil El Cubeyr’e suikast düzenlemeyi planlayan Mansour Arbabsiar’a 1,5 milyon dolar suikast parası gönderdiğini ve FBI tarafından yapılan araştırma sonucunda da bu durumun saptandığına” işaret etti.
KIZIL KOALİSYON OPERASYONU İLE YAKALANDI
Amerikan Güvenlik Kurumu FBI tarafından “Kızıl Koalisyon Operasyonu” ismi verilen bir operasyonla Mansour Arbabsiar’ın yakalandığını vurgulayan Umut Oran, “Uluslararası kaynaklara göre ‘Mansour Arbabsiar bir şahıs tarafından aranmış, suikast için anlaşılan fiyat olan 1,5 milyon doların yarısının kendisinin Meksika’ya geçişinden sonra ödeneceği bildirilmiştir” dedi.
Mansour Arbabsiar’ın gerçekten Meksika’ya gitmeye çalıştığını, ancak Meksika Hükümeti tarafından havalimanından geri çevrilerek 28 Eylül 2011 tarihinde geri gönderildiği John F. Kennedy Havalimanı’nda FBI tarafından yakalandığını bildiren Umut Oran, Başbakan Erdoğan’a şu soruları yöneltti:
RIZA SARRAF, EL KUDS GÜCÜ PERSONELİ Mİ?
“- Mansour Arbabsiar ilk ifadesinde “İran Devrim Muhafızlarına Bağlı El Kuds Gücü tarafından işe alındığını, finanse edildiğini ve yönlendirildiğini” söylemektedir. MİT raporuna göre 1,5 milyon dolar suikast parası gönderen Rıza Sarraf İran Devrim Muhafızlarına Bağlı El Kuds Gücü personeli midir? İran Hükümetine ait herhangi bir idari birimle herhangi bir bağlantısı bulunduğu yönünde tarafınıza iletilen bir bilgi var mıdır?
SİZE GÖRE HÂLÂ “HAYIRSEVER BİR İŞADAMI” MI?
- Bütün bu bilgilere rağmen Rıza Sarraf hakkında, 26 Aralık 2013 tarihinde “hayırsever bir iş adamı” ifadesinde bulunduğunuz görülmektedir. Hayırsever iş adamlarının icraatları arasında yabancı bir ülkedeki bir büyükelçinin suikasti için finansal yardım yapmak bulunmakta mıdır?
FBI RAPORUNDAKİ ŞİRKETLER İNCELENDİ Mİ?
- FBI tarafından yapılan araştırmalara göre Arbabsiar’a gönderilen para El Kuds Gücü tarafından yönetilen bir banka hesabından kendisine iletilmiştir. MİT tarafından sunulan Arz Notu’nda, Azra İthalat ve İhracat Ticaret Limited Şirketi’ ve ‘Hacer Mücevherat Kuyumculuk Turizm Otomotiv Gıda Tekstil Sanayi Limited Şirketi’nin asıl sahibinin Rıza Sarraf olduğu, bu şirketlerin de göstermelik şirketler olduğu yönünde bilgi bulunmaktadır. Bu şirketler hakkında herhangi bir mali ve adli inceleme başlatılmış mıdır? Bu şirketlerin banka hesapları yabancı bir güvenlik kuruluşu tarafından mı kullanılmaktadır?
SUİKAST PARASI DA MİT RAPORUNDA VAR MIYDI?
- 21 Ekim 2011’de 6 MİT personelinin ortak imzasıyla hazırlanan ve "Sayın Müsteşar"a hitabıyla düzenlenen bir arz notunda Rıza Sarraf’ın asıl sahibi olduğu Azra Firması ve Hacer Mücevherat Firması’nın Suudi Arabistan’ın ABD Büyükelçisi Adil El Cubeyr’e suikast düzenlemeyi planlayan Mansour Arbabsiar’a suikast parası gönderdiği bilgisi tarafınıza iletilmiş midir? Bu bilgiler ışığında adli ve idari herhangi bir soruşturma başlatılması için tarafınızca hangi girişimde bulunuldu?
BİLGİYİ ABD İLE PAYLAŞTINIZ MI?
- Uluslararası teamüller gereği bu bilgi Suudi Arabistan ve ABD ile paylaşılmış mıdır? Raporda, bu paranın kaç taksit halinde ve hangi şartlarda ödeneceğine yönelik bir bilgi bulunmakta mıdır? Bu yönde tarafınıza gelen herhangi bir bilgi var mıdır?
RAFSANCANİ’NİN ÖZEL KALEM MÜDÜRÜ DEVREDE
- Anılan bilgi notunda, “Rıza Sarraf’ın Türkiye-İran arasında illegal olarak yüksek montanlı para transferi yaptığı, İstanbul Kapalı Çarşı'daki ‘Durak Döviz’in sahibi olduğu ve 2009-2011 yıllarında Türkiye’ye soktuğu paranın İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın eski özel kalem müdürü İsfendiyar Rahim Meşai’ye ait olduğu” tarafınıza bildirilmiş midir? Bu yüksek montanlı ve şüpheli para transferlerini araştırmak ve usulsüzlükleri önlemek için hangi adli veya idari girişimlerde bulundunuz?
RIZA SARRAF İRAN AJANI MI?
- Mansour Arbabsiar ABD mahkemesinde verdiği ifadede Iran Güvenlik Birimleri ile birlikte Suudi Arabistan Elçisi’ne suikast düzenlemek için çalıştığını söylemiştir. Bu şahsa para yolladığı iddia edilen Rıza Sarraf İran istihbarat veya askeri birimlerine bağlı bir personel midir? Tarafınıza iletilen bu yönde bir bilgi var mıdır?
- Yabancı bir ülkedeki bir başka ülkenin büyükelçisini öldürmek isteyen bir suikastçiye para gönderen, bu yolla terör faaliyetine yardım ve yataklık yaptığı yönünde kuvvetli şüphe bulunan bir iş adamının tarafınızca “hayırsever bir iş adamı” olarak tanımlanmıştır. Bunun uluslararası alanda ülkemize yaşatacağı itibar kaybına karşı atmayı planladığınız adımlar nelerdir?
SUUDİLER VEYA ABD UYARDI MI?
- Bu konuda ABD veya Suudi Arabistan Hükümetleri’nden tarafınıza gelen bir uyarı, nota veya bilgi bulunmakta mıdır? Bu bilginin tarihi nedir?
MADDİ İLİŞKİNİZ OLDU MU?
- Rıza Sarraf ile ortak iş yapması veya onun işlerini kolaylaştırması için herhangi bir Bakanınıza verdiğiniz yazılı veya sözlü bir talimat var mıdır? Bu talimat hangi tarihte verilmiştir? Rıza Sarraf veya onun ortağı bulunduğu şirketlerle ailenize ait veya ortağı olduğu bir tüzel kişilik arasında herhangi bir maddi ilişki bulunmakta mıdır?”
http://www.odatv.com/n.php?n=reza-zarrab-iran-ajani-mi-2501141200
Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın
avukatı Ahmet Özel, “Müvekkilim sabit ikamet sahibi olup, savcılık
makamlarınca yapılacak bir bildirim üzerine ifadeye gitmek için hazır
olduğumuzu kamuoyuna arz ederiz” dedi.
Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın
avukatı Ahmet Özel, “Müvekkilim sabit ikamet sahibi olup, savcılık
makamlarınca yapılacak bir bildirim üzerine ifadeye gitmek için hazır
olduğumuzu kamuoyuna arz ederiz” dedi.
Yolsuzluk ve Rüşvet soruşturması
kapsamında şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrılan Bilal Erdoğan savcılığın
gönderdiği tebligata rağmen ifade vermeye gitmemişti. Bilal Erdoğan’ı
ifadeye çağıran savcı Muammer Akkaş da görevden alınmıştı. Hakkında
“gelmediği takdirde zorla getirilmesi” kararı olmasına karşın yaklaşık
20 gündür ifadeden kaçan Erdoğan’ın avutakından ilginç bir açıklama
geldi. Avukat Ahmet Özel, müvekkili Bilal Erdoğan hakkında ellerine
ulaşan herhangi bir çağrı kağıdının bulunmadığını bildirdi.
Özel, Bilal Erdoğan için başka bir dosya
hakkında da herhangi bir yakalama ve gözaltı kararının olmadığını
savunarak şunları ifade etti: “Bugün Meclis’te yaşananlar ve bir kısım
medyada yer alan müvekkilim hakkındaki haberler hukuki temele sahip
olmayıp tamamen siyasi amaç güden açıklamalardır. Müvekkilim sabit
ikamet sahibi olup, savcılık makamlarınca yapılacak bir bildirim üzerine
ifadeye gitmek için hazır olduğumuzu kamuoyuna arz ederiz.”
Yolsuzluk ve Rüşvet soruşturması
kapsamında şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrılan Bilal Erdoğan savcılığın
gönderdiği tebligata rağmen ifade vermeye gitmemişti. Bilal Erdoğan’ı
ifadeye çağıran savcı Muammer Akkaş da görevden alınmıştı. Hakkında
“gelmediği takdirde zorla getirilmesi” kararı olmasına karşın yaklaşık
20 gündür ifadeden kaçan Erdoğan’ın avutakından ilginç bir açıklama
geldi. Avukat Ahmet Özel, müvekkili Bilal Erdoğan hakkında ellerine
ulaşan herhangi bir çağrı kağıdının bulunmadığını bildirdi.
Özel, Bilal Erdoğan için başka bir dosya
hakkında da herhangi bir yakalama ve gözaltı kararının olmadığını
savunarak şunları ifade etti: “Bugün Meclis’te yaşananlar ve bir kısım
medyada yer alan müvekkilim hakkındaki haberler hukuki temele sahip
olmayıp tamamen siyasi amaç güden açıklamalardır. Müvekkilim sabit
ikamet sahibi olup, savcılık makamlarınca yapılacak bir bildirim üzerine
ifadeye gitmek için hazır olduğumuzu kamuoyuna arz ederiz.”
Fotoğraflarını Türk basınında ilk kez
Aydınlık’ın yayımladığı top mermilerinin akıbeti, İslami Cephe’yi işaret
ediyor. Adana’da 19 Ocak’ta durdurulan TIR’larda bulunan top mermileri
tank topuna ait olduğu belirlendi. Askeri uzmanlar, MİT korumasındaki
TIR’daki kasalarda bulunan top mermilerinin tank topunda kullanılan
mermiler olduğunu açıkladı. TIR’daki kasalarda bulunan mühimmatla ilgili
bilgi veren askeri uzmanlar, top mermisinin 100 mm çapındaki bir tank
topuna ait olabileceğine dikkat çekti. Bir uzman, bu mermilerin T-54 ve
T-55 eski Sovyet yapımı tanklarda kullanıldığını belirtirken, “Mermiler
tek cins değil. Personel ve tanklara karşı olanlar karışık olarak
doldurulmuş” ifadesini kullandı.
Genelkurmay açıklamıştı
Bu bilgiler akıllara, “Suriye’deki
terörist grupların elinde tank mı var” sorusunu getirdi. İslami Cephe
çatısı altında toplanan gruplardan Tevhid Tugayı’nın elinde tank gibi
zırhlı ağır savaş araçlarının bulunduğu, daha önce Genelkurmay
tarafından yapılan açıklamalarda ortaya çıkmıştı. Genelkurmay
Başkanlığı’nın 16 Ekim 2013 tarihinde yaptığı basın açıklamasında, bu
yönde ifadeler yer alıyordu. Genelkurmay, resmi internet sitesinden
Suriye’deki silahlı gruplardan Kuzey Kasırgası Tugayı (KKT)’na mensup 85
militanın silahlarıyla birlikte Türkiye’ye teslim olduğunu duyurduğu
açıklamasında şu ifadelere yer vermişti:
“Teslim olan KKT mensupları,
silahlarından arındırılarak Kilis İl Jandarma Komutanlığı’na teslim
edilmiştir. Teslim olan KKT mensuplarından, halen Tevhid Tugayı’nın
kontrolünde bulunan Es Selame Sınır Kapısı (Kilis/Öncüpınar
karşısındaki) bölgesinin tanklarla takviye edildiği bilgisi alınmıştır.”
İslami Cephe’de kimler var?
Adı geçen Tevhid Grubu, Suriye’deki aşırı
dinci militan gruplarının birleşerek oluşturduğu İslami Cephe’nin
içinde bulunuyor. İslami Cephe üyesi gruplar arasında Tevhid Tugayı,
Sukuru’ş Şam Tugayı, İslam Ordusu, Ensar eş-Şam ve El Hak Tugayları
bulunuyor.
Bu cepheyi kim kurdu?
İslami Cephe’nin kuruluşuna ilişkin çok
çarpıcı bir bilgiyi, Aydınlık yazarı Mehmet Ali Güller 19 Ocak 2014
tarihli yazısında şu ifadelerle aktarmıştı:
“Bakın henüz yalanlanmayan bir iddiaya
göre, Suriye Ulusal Koalisyonundan ayrılarak İslamcı Cephe’yi oluşturan
grupların arkasında CIA var! Suriye ve Rusya gazetelerinde yer alan
habere göre geçen yılın sonunda Amman’da bir araya gelen ABD, Türkiye ve
Suudi Arabistan istihbarat örgütleri bu yeni oluşumu, IŞİD’e karşı
kurdular!”
İstanbul’da havaalanında gözaltına alınıp sınır dışı edilen
Belçikalı anne, Hatay’da askeri eğitim alan oğluyla gelmeden önce
telefonla görüşmüştü. El Kaide için savaşan oğlunu ikna etmişti, sınırda
oğluna kavuşmayı hayal ediyordu.
Emre Deveci
Suriye’ye cihada giden iki oğlunu bulmak üzere Türkiye’ye gelen ancak
İstanbul Atatürk Havalimanı’nda gözaltına alınıp sınır dışını edilen
Belçikalı annenin hikayesinin ayrıntılarına soL ulaştı. Çocuklarını
bulmak üzere uzun süredir mücadele veren anne, Hatay’da askeri eğitim
almış olan oğluyla telefonda konuşmuş ve onu ikna etmişti. Oğluna
kavuşmayı hayal ediyordu...Emre Deveci
22 yaşındaki Z.I, Aralık 2012, 16 yaşındaki kardeşi I.I. ise Nisan 2013’te evden ayrıldı. Suriye’deki cihada katılmadan önce Hatay’a geldiler. Suriye dışından gelen birçok cihatçı militan gibi... Burada bir mülteci kampının içinde askeri eğitim aldılar. Anne ve babaları, Nisan 2013’te Hatay’a gitti. Çocuklarıyla telefonda görüştüler ancak çocuklar güvenlik nedeniyle üyesi oldukları cihatçı örgütün ismini vermedi. Ancak aile, çocuklarının büyük olasılıkla El Kaide bağlantılı örgütler El Nusra Cephesi ya da Irak ve Şam İslam Devleti (İŞID) saflarında Suriye’de savaştığını öğrendi. Ama çocuklarına ulaşmak için Belçika ve Türk makamlarına başvurularından bir türlü sonuç alamadılar.
18 Aralık Cumartesi günü anne, uçakla İstanbul’a geldi. Gelmeden önce şu an 17 yaşında olan oğluyla telefonda görüşmüş, Hatay’da sınıra yaklaşmaya ikna etmişti. Türk makamlarına bir kez daha başvuracak, sınırdan çocuğunu kurtaracaktı. Bunu hayal ediyordu. Ancak olmadı... İstanbul Atatürk Havalimanı’na indikten sonra önce bir hücrede alıkonuldu, sonra da ilk uçakla ülkesine gönderildi. Avukatı Belçika basınına yaptığı açıklamada, hiçbir gerekçe gösterilmediğini söyledi. Olay Belçika basınında manşetlere taşındı, Türk Büyükelçi Belçika Dışişleri Bakanlığı tarafından açıklama yapmaya çağrıldı. Belçika Dışişleri Bakanı, önceki gün bir televizyon kanalına yaptığı açıklamada, Türkiye’yi Suriye’ye karşı cihatçı akışını teşvik etmekle
suçladı.
AKP elindeki Türkiye’nin uluslararası cihat şebekesinin bir üssü haline geldiği bir kez daha tescil edilmiş oldu...
"Belçikalı anne çocuklarının kullanıldığının farkında"
Belçika’da yaşayan ve Suriye’ye Müdahale Karşıtı Komite Sözcüsü olan Bahar Kimyongür, Avrupa’da çocukları Suriye’de cihada giden ailelerle temas kuran isimlerden biri. Söz konusu Belçikalı aile ile de görüşen Kimyongür, Avrupa Birliği ülkelerin kirli savaştaki işbirliğini ve ailelerin içinde bulunduğu zor durumu soL’a anlattı.
“Aileler, çocuklarının Suriye’ye gitmelerini tasvip etmiyor ancak Avrupa’daki tekfirci çevreler tarafindan tehdit edildikleri için korkunç, pis ve çıkılmaz kıskaç içindeler. Şikayet etmekten çekiniyorlar çünkü Avrupalılar tarafindan terörist damgasi yiyecekler. El Kaide terörünü teşhir ederlerse, “münafik” ve “hain” damgasi yiyecekler. Polise şikayet etseler, çocuklari yakalandığı takdirde terörden hapse girecek. Oğullarının dönmesi için ısrar ederlerse, diger terkfirci teröristler tarafindan “hain” olarak ölümle cezalandirilacaklar. Üstelik baska bir çete grubu ya da Suriye ordusu tarafindan vurulacak diye korkuyorlar.
Birçoğu, El Kaide gibi faşist terör gruplarindan şikayetçi. El Kaide’yi çocuk hırsızı olmakla suçluyorlar. Bu aileleri kahreden bir başka olay ise Belçika ya da Avrupa polisinin bu çetelerin örgütlenmesine ve Suriye’ye akınına göz yumması.
Zira, katliamci çeteler tarafindan kandırılan gençler, Londra, Brüksel, Düsseldorf, Frankfurt, İstanbul ve Hatay havalimanlari gibi en denetlenmiş uluslararası yollardan geçiyor. Belçika Dışişleri Bakanı Reynders, “bizi asıl korkutan gidişi degil, dönmeleridir” diyor. Yani şunu diyorlar: “Suriye’de katliam yapsınlar, önemli degil. Yeter ki dönüp istikrarımızı bozmasınlar.”
Sınırdışı edilen mağdur anne, Suriye’ye Müdahaleye Karşı Komite’nin emperyalist savasa karşı düzenlediği gösteriye katılmıştı. Çocuklarının büyük bir oyunun minicik kuklaları olduklarının farkında. Barışseveler olarak bu mağdur aileleri yanımıza alarak emperyalist devletlerin ve AKP hükümetinin Suriye halkına dayattığı teröre karşı mücadele ediyoruz.”
http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/belcikali-annenin-ogluna-hatayda-cihat-egitimi-haberi-86342
Türk lirasının değerinin dolar ve
avro karşısında hızla erimesi, yeni zamları ve şirketlerin borçluluğu
nedeniyle iflas tehlikesini gündeme getirdi
Türkiye ekonomisini sıcak paraya mahkum
eden AKP hükümetinin uyguladığı politikalar iflas noktasına geldi.
Bugüne kadar ekonomiyi sıcak para ile idare eden Hükümet sıcak para
girişinin azalmasıyla birlikte sıkıntıya girdi. Türk lirası özellikle
dolar ve avro karşısında hızla değer kaybederken, ortaya çıkan bu durum
iş dünyasında da kırılmaları beraberinde getirdi.
Ekonomistler, son bir yılda Türk
lirasının dolar ve avro karşısındaki değer kaybının ciddi boyutlara
ulaştığını kaydederek, “Bu durum enflasyonu arttırır. Bu da durgunluğa
neden olur. Daha büyük işsizlik anlamına gelir. Tetikleme olumsuz
sonuçları olur” görüşünü savundular.
Dövizdeki artış nedeniyle otomotiv
sektöründe de satışların yavaşladığına dikkat çeken ekonomistler, bu
durumun devam edeceği uyarısı yaptılar. Renault Mais Genel Müdürü
İbrahim Aybar da yaptığı açıklamada satışlarda durgunluk olduğunu
doğrulayarak, Ocak ayında satışların beklenenin çok altında kaldığını
bildirdi.
Zamları, yeni zamlar izleyecek
Türkiye’de üretimin ithalata bağımlı hale
geldiğini vurgulayan ekonomistler, dövizin artmasıyla birlikte
maliyetlerin de yükseldiğini ifade ettiler.
Ekonomistler, önümüzdeki dönemdeki
öngörülerini şöyle sıraladılar: “Önümüzdeki günlerde doğalgaz, elektrik,
... gibi üretimde temel girdilere zam kaçınılmaz olacak. Bu zamları
diğer zamlar izleyecek. Başta inşaat olmak üzere, gıda, tekstil,
otomotiv, ...hepsi zamlanacak. Halkın zaten alım gücü kalmadı. Herkes
borçlu. Şimdi dövizde yaşanan bu gelişmelerden sonra sıkıntı daha da
büyüyecek ve durgunluk kaçınılmaz olacak. Bunun sonucunda da iflaslar
başlayacak. Şu anda zaten sıkıntı başladı. Birçok firma gerçek değerinin
altında el değiştiriyor. Bu durum hızlanacak. İşçi çıkarmalar gündeme
gelecek.”
‘Hükümetin kuru denetleme şansı yok’
Gazi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim
Üyesi Prof. Dr. Aziz Konukman, doların yükselişinin etkilerini
Aydınlık’a değerlendirdi.
Konukman, kurdaki artışların FED’den
Bernank’nin “Tahvil alımlarını ABD ekonomisi iyileşirse peyder peyder
azaltacağız daha sonrada tümüyle kaldıracağız” yönündeki açıklamalarıyla
iyice hızlandığını hatırlattı.
Konukman, “Zaten o laf yetti. Gezi
olaylarında da politik risk yönetilemedi. İkisi birlikte doları
fırlattı. Ardından Aralık ayında dolar, aylık tahvil alımını azaltmıştı
ve 85’ten 75’e indi. 10 milyar dolar azaltmış oldu. İlerde de makro
verileri iyileştikçe azaltacak” dedi.
‘Sıcak para azalacak’
ABD ekonomisi için iki tane kriter
olduğunu belirten Konukman, “Bir tanesi işsizlik, ikincisi de enflasyon.
ABD kararlı görünüyor. Önümüzdeki dönemde parayı kısacaklar. Tabi bu da
bizim sıcak para girişini azaltıyor. Sıcak para girişi azalınca da
sıcak paraya dayalı büyüme çok ciddi biçimde sekteye uğrayabilir” diye
konuştu.
‘Hükümet politik riskleri yönetemez hale geldi’
Hükümetin bu kuru her hangi bir şekilde
denetleyebilme şansı olmadığını savunan Konukman, şöyle devam etti:
“Merkez bankası da polisin TOMA’sı gibi rezervle dolu. Döviz
artışlarında döviz piyasaya sürüyor ve bunu azaltmaya çalışıyor.
Hatırlarsanız Mayıs’ta daha çok döviz satışı vardı. Ama kuruş
oynatabildi. Dolayısıyla Merkez Bankası çok etkili olamadı. Zaten o da
buna eskisi kadar başvurmuyor.
Burada başvuracağı şey faiz oranı. Faiz
yükseltmesi gerekir. Ancak bu seferde büyüme hedefleriniz sil baştan
değişir. Çünkü yatırımlar faizden olumsuz etkilenir. Birde seçim
atmosferi var. Siyasi iktidar buna yanaşmıyor. Kurdaki patlama 17
Aralık’a bağlanamaz. Bu süreç çok önceden başladı. 17 Aralık’ta da
Gezi’de olduğu gibi politik riskleri yönetemez hale geldi. Dolayısıyla
hükümetin bu kuru herhangi bir şekilde denetleyebilme şansı bulunmuyor.
Faiz silahı dışında.”