Türkiye'nin cihad ikilemi
The Washington Enstitüsü analistleri Soner Çağatay ile Aaron
Y. Zelin, “Turkey’s Jihadi Dilemma” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazının
Türkçe tercümesi şöyle:
Mayıs ayı sonlarında, Türk hükümeti Türkiye'nin güneyinde
sarin gazı kullanılarak yapılacak bir potansiyel bombalı saldırı planını ortaya
çıkardı. Saldırı planlarının arkasında Suriye'de El Kaide'nin kolu, Jabhat
el-Nusra (JN)’nın olduğu iddia edildi. Evde bulunan sarin gazı ve tutuklamalar,
cihatçı radikallerin Ankara için oluşturabileceği tehlikeyi vurguluyordu.
Gerçekten de, Türkiye, topraklarından Suriye'ye geçirdiği cihadçı isyancıları
daha fazla görmezden gelirsen bunun acı sonuçlarıyla karşı karşıya kalacak.
ESAD'A KARŞI SAVAŞIYORLAR
Bu köktendincileri komşu bir ülkeye göndermeye devam etmek,
neticede onların kendilerini besleyen eli ısırmasıyla sonuçlanabilecektir.
Pakistan, Afganistan üzerinden bu acı deneyimi yaşamış bir ülkedir. Beşar
Esad’ın desteklediği Irak’taki El Kaideciler de bugün Şam yönetimine karşı
savaşmaktadır.
Doğru, Türkiye Pakistan veya Suriye gibi zayıf bir ülke
değil. Demokrasisi ve orta sınıf toplumu var. Radikalleşmeye yol açan pek çok
etken Türkiye’de bulunmuyor. Türkiye’de yerleşik bir cihad geleneği de yok.
Türk vatandaşı değil ama yabancılar, 2003’te İstanbul’da, İngiliz Konsolosluğu,
bir Türk bankası ve iki sinagogu hedef alan bombalı saldırılar düzenlemişti.
Merkezi hedef 2003 İstanbul bombalama yapılmıştır. Arap dünyası kadar olmasa da
Türklerde de cihada sempatiyle bakan bir azınlık vardır.
Ancak, Suriye merkezli olarak bir cihatçı radikalleşme
gözleniyor. Suriye'de savaşan ve bunun için “askere alınan” Türk cihatçılar
ortaya çıktı. Örneğin, İstanbul'da lüks bir otelde aşçı, yanlışlıkla, bu
makalenin yazarı tarafından yönetilen bir bilgi takas sitesi olan
jihadology.net ile temasa geçerek cihad savaşçısı olmak istediğini bildirdi.
Türk yetkililer bize daha önce Rusya'ya karşı savaşan Çeçen kökenli Türk
vatandaşlarının Suriye’ye geçerek orada Esad güçlerine karşı savaştıkları
bilgisini verdi.
ESAD DÜŞMEZSE NE OLACAK
El Nusra, Türklerle Araplar arasındaki lisan bariyerini
Urfa’da Sünni Arap kökenli Türk vatandaşları üzerinden kırarak yeni militanlar
elde etti. Hemen Urfa’ya komşu Suriye’nin El Rakka Yönetimi de halen El
Nusra’nın kontrolünde bulunuyor.
Ve bu cihatçı organizasyonlar Ankara için bir başka tehdidi
de oluşturuyor. Türkiye, yabancı militanların geliş geçişi için bir geçiş
ülkesi olmaya, kaçakçılık olaylarına göz yummaya devam ederken, Esad’ın
düşeceği ve “iyi çocukların” yönetimi ele geçireceği hesabını yapıyor. Ama ya
Esad rejimi düşmez de kalırsa ne olacak?
TÜRKİYE BÜYÜK TEHDİT ALTINDA
Ya da Suriye’de yönetime Ankara’ya pek de dost olmayan
unsurlar hakim olursa?
Türk hükümeti, en olası senaryoyu, yani Suriye’nin Esad ile
karşıtları arasında bölünmüş zayıf bir konuma düşeceği senaryosunu hesaba
katmışa benzemiyor.
Eğer bu olursa, Türkiye 830 Km’lik dümdüz sınırının hemen
yanı başında cihatçı bir tehdit ile başbaşa kalacak.
Ankara, Suriye’deki muhalif silahlı gruplara öyle
kolaylıklar sağlamış durumdaki, her hangi birisi hiç bir belge göstermeden
arabayla sınırdan giriş çıkış yapabiliyor.
Reyhanlı bombalamaları sonrasında Türkiye, sınırlarına biraz
daha dikkat göstermeye, Türk güvenlik birimleri El Nusra’ya daha bir dikkat
etmeye başladı. Ancak Ankara daha fazlasını yapmak durumunda. Müttefikleriyle
daha çok işbirliği yaparak durumu iyi gözlemlemek ve kontrol etmek zorunda.
Ve Washington gerçekten Türkiye’ye bu konuda yardım etmek
istiyor mu? Bunu, Suriye’deki sonucun “kötü çocuklara” kalmış ve “zayıflamış
bir devlet” olacağını Türkiye’ye net biçimde anlatmakla yapabilir. Ankara,
Suriye’ye yaptığı kötülüklere çok yakında pişman olabilir.
Odatv.com
0 comments
Write Down Your Responses