Başbakan Tayyip Erdoğan ile Bilal Erdoğan arasında geçtiği iddia edilen telefon konuşmalarında "Bir kısmını Tunç Abi'ye aktardık, 10 milyon avro alabiliriz demiş" diye bahsedilen kişinin yolsuzluk operasyonun ikinci dalgasında adı geçen işadamı Kadri Tunç Peker olduğu ortaya çıktı.
Karşı Gazetesi’nden Caner Taşpınar; Başbakan Tayyip Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan arasındaki telefon görüşmelerinde gündeme gelen ve sosyal medyada sıkça konuşulan, Bilal Erdoğan'ın "Tunç Abi" diye bahsettiği kişinin işadamı Kadri Tunç Peker olduğu bilgisine ulaştı. İşadamı Kadri Tunç Peker'in adı ikinci yolsuzluk operasyonunda gözaltına alınacak 41 kişilik listede yer alıyor.
Başbakan Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan'ın 17 Aralık 2013 saat 23:15'te yaptığı iddia edilen telefon konuşmasında "Tunç Abi" diye bahsedilen kişiye 10 milyon avro verildiği ifade ediliyor.
İLİM YAYMA VAKFI KURUCULARI
Bu konuşmaların internete yayılmasının ardından Bilal Erdoğan olduğu iddia edilen kişinin bahsettiği "Tunç Abi" sosyal medyada mizah konusu oldu. "Kim bu Tunç Abi?" sorusunu Karşı Gazete yanıtladı.
İşadamı Peker, basına yansıyan ikinci yolsuzluk operasyonunda gözaltına alınacak 41 kişilik listede de yer alıyor. İşadamı Peker'in yine gözaltı listesinde yer alan Latif Topbaş ve Abdullah Tivnikli ailesinden Fahreddin Tivnikli ve Muhammed Hasan Topbaş ile Boğaziçi Eğitim Hizmetleri ve Ticaret Anonim Şirketi'nde ortaklıkları bulunuyor.
Öte yandan, Kadri Tunç Peker ile Bilal Erdoğan İlim Yayma Vakfı sitesinde kurucuları arasında yer alıyor.
Odatv.com
http://www.odatv.com/n.php?n=ve-kayitlardaki-tunc-abi-ortaya-cikti-2702141200
Başbakan Erdoğan'ın yoğun bakımda olduğu iddiası sosyal medyayı karıştırdı.
Son dönemde Hükümet’e muhalif görüşleriyle gündeme gelen eski AKP Elazığ milletvekili Feyzi İşbaşaran, Twitter hesabından Başbakan Erdoğan'ın yoğun bakımda olduğunu duyurdu.
"Başbakan yoğun bakımda ..... Yanlış bilgi olsun isterim.. Yaşadıkları çok ağır.." diye yazan İşbaşaran şöyle devam etti:
"Allah insana bir ömür veriyor.. Bir de akıl.. Kader tam da ikisinin ortasında.. Allah Tayyip Bey'in günahlarını af etsin. Dün öğleden sonra 17.00'den beri bilgi sahibiydim. Allah kimseye böyle kader göstermesin !! Bir hırsız olarak gitti... Asla üzülmem ... Ölüm üzerine hiç hesap yapmam.. Hele siyasette asla.. Ben bunları yazarken belki ben ölmüş olabilirim .. Ama, Başbakan dopingle bu kadar ! Başbakan'ın siyasete ve propagandaya sağlığı uygun olmayabilir.. Ak Parti 12 yıllık bir Parti. Kurumsallaşmalı. Yoluna devam etmeli.. Ben Türkiye için ciddi bir şey yazdım. insan ömrü ile devlet ömrü çok farklı. Ülkesini seven herkes bunu düşünmeli..."
Cumhuriyet gazetesi Ankara muhabiri Fırat Kozok ise Twitter'dan "Başbakan'ın bugünkü Burdur programında şu dakika için bir değişiklik yokmuş. Kısa süre içinde netleşir herşey" diye yazdı.
ŞAMİL TAYYAR'DAN YALANLAMA
AKP Gaziantep milletvekili Şamil Tayyar İşbaşaran'ın gündeme getirdiği iddiaları kendi üslubunca yalanladı. Tayyar şunları yazdı:
"Montaj/dublaj kasetten sonra Başbakan yoğun bakımda yalanını uydurdular. Başbakan az sonra Burdur'a uçuyor, hasetinizden geberin inşallah"
Odatv olarak gelişmeleri aktarmaya devam edeceğiz...
Odatv.com
http://www.odatv.com/n.php?n=basbakan-yogun-bakimda-2702141200
Hükümete yakın “haber7.com” haber sitesinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan'a ait olduğu iddia edilen ses kayıtları ile ilgili bir rapora yer verildi. Yayınlanan raporda Amerikalı uzman Robin Lai’nin ses kayıtlarında montaj yapıldığını tespit ettiği söylendi ve bir belge yayınlandı.
Yayınlanan belgenin sol üst köşesinde araştırma şirketi John Marshall Media’ya ait bir kartvizit de yer aldı. John Marshall Media yayınlanan belgenin ardından yaptığı açıklamada böyle bir rapor vermediğini, haberde görülen antetli kağıt ile kartvizitin de kendilerine ait olmadığını belirtti. Ayrıca antetli kağıdın ve üzerinde bulunan kartvizitin de şirketle ilgisinin olmadığını vurgulayarak "sahtekarlık" ifadesini kullandı.
haber7.com yapılan açıklamaların ardından yayınladığı belgede değişiklik yaptı ve tekrardan yayınladı. Site, ilk önce kağıdın üzerine iliştirilen kartviziti ters çevirdi ve gözükmeyecek şekilde tekrardan habere ekledi. Daha sonra da kartviziti tamamen kağıttan kaldırarak sadece belgeyi yayınladı.
İşte haber7.com’un haberin yalanlanması üzerine belgeyi yayınlarken yaptığı değişimler:
Odatv.com
http://www.odatv.com/n.php?n=montaj-raporu-sahte-cikti-2702141200
Milli Güvenlik Kurulu toplantısında uzun bir aradan sonra Gülen cemaatinin faaliyetleri ele alınmasının ardından Cemaat'in Genelkurmay'a mesaj verdiği ortaya çıktı.
Dün gerçekleşen toplantının ardından yapılan açıklamada "halkımızın huzurunu ve ulusal güvenliğimizi tehdit eden yapılanmalar ve faaliyetler görüşülmüştür." ifadeleri kullanılarak Cemaat'e göndermede bulunulmuştu.
Ancak görüşmeden bir gün önce Cemaat'e yakın olduğu bilinen bir Twitter hesabından "Kozmik Oda"nın fotoğraflarının paylaşıldığı ortaya çıktı.
@FuatAvniEng adlı Twitter hesabından paylaşılan fotoğraflar için "Cosmic Room is a military facility in Ankara where top secret army documents are archived." ifadeleri kullanıldı. (Kozmik Oda Ankara'da ordunun gizi belge ve dökümanlarının arşivlediği yerdir)
Cemaat MGK toplantısından bir gün önce yayınladığı bu fotoğraflarla Genelkurmay'a "Kozmik Oda"nın içeriği sahip olduğu mesajını vermiş oldu.
@fuatavni adlı hesap, AKP içinden ve Erdoğan'ın çok yakın çevresinden verdiği derin bilgilerle gündeme gelmişti. Aynı kullanıcı @FuatAvniEng adresinden de İngilizce tweetler atıyordu.
İşte o fotoğraflar (büyütmek için üzerine tıklayınız)
Fotoğrafların altında el yazısıyla çekilen yerin neresi olduğu da belirtilmiş.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a suikast iddiasıyla başlayan soruşturmada Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı’ndaki iki kozmik oda, Hakim Kadir Kayan tarafından incelenmişti. 25 Aralık 2009'da başlayan inceleme yaklaşık bir ay sürmüştü.
Odatv.com
http://www.odatv.com/n.php?n=cemaat-genelkurmaya-ayagini-denk-al-dedi-2702141200
Başbakan ile oğlu Bilal Erdoğan arasında geçtiği
iddia edilen ses kaydının montaj olduğu iddia edilirken Erdoğan'ın 17
Aralık'ta Konya'da Şeb'i Aruz törenlerinde olduğu belirtiliyor. Ancak
CHP'li Günaydın, Başbakan'ın o günkü programını aktardı.
İSTANBUL- Video internete
yüklenir yüklenmez sosyal medyada da tartışmalar başladı. Birçok
gazeteci kayıtların montaj olduğu iddiasını öne sürdü.
Yine ses kaydının gerçekleştiği o gün operasyon sabahı için de iddialar gündeme geldi. Erdoğan'ın o gün Konya'da Şeb'i Aruz törenlerinde olduğu da belirtiliyor.
Ayrıca Erdoğan'ın çok kısık sesle konuşması ve Bilal Erdoğan'ın sesinde oluşan çatlaklar ile aralarda oluşan boşluklar da yine montaj şüphelerini akıllara getirdi.
ERDOĞAN'IN PROGRAMI
Ancak CHP Ankara milletveili Gökhan Günaydın, ERdoğan'ın o günkü programına ilişkin bilgileri paylaştı.
Günaydın twitter hesabından şunları aktardı:
*17 Aralık günü konuşmalar 08:02, 11:17, 15:39 ve 23:15 saatlerinde. Şeb'i Aruz töreni 20:00 ila 23:00 arasında. RTE o gün konuşma yapmadı.
*RTE 17 Aralık Konya prg: 12:30 toplu açılış töreni, 15:00, 16:00, 16:45, 17:30 görüşmeler, 18:00 yemek. 19:45-23:00 Şeb'i Aruz törenleri..
*Dolayısıyla RTE'nin 17 ve 18 Aralık programı, bu konuşmaları yapmasına engel değildir. Bilgi veriyoruz ki, kamuoyu yanlış yönlendirilmesin.
*18 Aralık'ta saat 17:40'ta ANA uçağı ile Ankara'dan İstanbul'a hareket. Beraberinde Aksaray Valisi'ni İst Em. Md. olarak atamaya götürüyor."
"EKLEME YOK"
Bir dönem Mesam başkanlığı da yapan müzisyen ve ses mühendisi Attila Özdemiroğlu, Başbakan Erdoğan ve Bilal Erdoğan arasında geçen telefon görüşmelerinin kayıtlarını analiz etti ve kayıtlara herhangi bir ekleme yapılmadığını belirtti.
Attila Özdemiroğlu'nun Twitter aracılığıyla yaptığı açıklama şu şekilde:
Farklı kaynaklardan montajlanmış konuşma sesi çok kolay anlaşılır. İçinde bulunulan ortam ve çevre sesi değişir. Kayıtları tekrar analiz ettim. Aramalar arasındaki montaj dışında hiçbir ek yok. Arka plan seslerden anlarsınız. İlk kayıtta telefon hatlarında sıkça olan diğer konuşmaların karışması bariz. 2.arama oldukça temiz bir hattan yapılmış.
Ses mühendisi Ali Büyük de facebook hesabından şunları yazdı:
"RTE'nin ses kaydı montaj değildir. En basit analyzer pluginin de bile bunu görüp test edebilirsiniz. Ses kaydının birbirinden bağımsız yerlerinden alınmış 4 adet room noise örneğinin 30 db ses açıldıktan sonra analyzerdaki görüntüsü. Birbirinden bağımsızdır copy paste değildir room noise'lar. Üzerime düşen görevi yapmaktan ilk kez bu kadar memnuniyet duyuyorum ))) Ayrıca zaten diyaloğun gidişatındaki tonu herhangi bir tune programında profesyonelce tonlasak bile cümle yapılarını bu denli kurmayı, cümlelerin akışını yakalamak imkansız denecek kadar düşük bir ihtimaldir. Saygılar."
Yine ses kaydının gerçekleştiği o gün operasyon sabahı için de iddialar gündeme geldi. Erdoğan'ın o gün Konya'da Şeb'i Aruz törenlerinde olduğu da belirtiliyor.
Ayrıca Erdoğan'ın çok kısık sesle konuşması ve Bilal Erdoğan'ın sesinde oluşan çatlaklar ile aralarda oluşan boşluklar da yine montaj şüphelerini akıllara getirdi.
ERDOĞAN'IN PROGRAMI
Ancak CHP Ankara milletveili Gökhan Günaydın, ERdoğan'ın o günkü programına ilişkin bilgileri paylaştı.
Günaydın twitter hesabından şunları aktardı:
*17 Aralık günü konuşmalar 08:02, 11:17, 15:39 ve 23:15 saatlerinde. Şeb'i Aruz töreni 20:00 ila 23:00 arasında. RTE o gün konuşma yapmadı.
*RTE 17 Aralık Konya prg: 12:30 toplu açılış töreni, 15:00, 16:00, 16:45, 17:30 görüşmeler, 18:00 yemek. 19:45-23:00 Şeb'i Aruz törenleri..
*Dolayısıyla RTE'nin 17 ve 18 Aralık programı, bu konuşmaları yapmasına engel değildir. Bilgi veriyoruz ki, kamuoyu yanlış yönlendirilmesin.
*18 Aralık'ta saat 17:40'ta ANA uçağı ile Ankara'dan İstanbul'a hareket. Beraberinde Aksaray Valisi'ni İst Em. Md. olarak atamaya götürüyor."
"EKLEME YOK"
Bir dönem Mesam başkanlığı da yapan müzisyen ve ses mühendisi Attila Özdemiroğlu, Başbakan Erdoğan ve Bilal Erdoğan arasında geçen telefon görüşmelerinin kayıtlarını analiz etti ve kayıtlara herhangi bir ekleme yapılmadığını belirtti.
Attila Özdemiroğlu'nun Twitter aracılığıyla yaptığı açıklama şu şekilde:
Farklı kaynaklardan montajlanmış konuşma sesi çok kolay anlaşılır. İçinde bulunulan ortam ve çevre sesi değişir. Kayıtları tekrar analiz ettim. Aramalar arasındaki montaj dışında hiçbir ek yok. Arka plan seslerden anlarsınız. İlk kayıtta telefon hatlarında sıkça olan diğer konuşmaların karışması bariz. 2.arama oldukça temiz bir hattan yapılmış.
Ses mühendisi Ali Büyük de facebook hesabından şunları yazdı:
"RTE'nin ses kaydı montaj değildir. En basit analyzer pluginin de bile bunu görüp test edebilirsiniz. Ses kaydının birbirinden bağımsız yerlerinden alınmış 4 adet room noise örneğinin 30 db ses açıldıktan sonra analyzerdaki görüntüsü. Birbirinden bağımsızdır copy paste değildir room noise'lar. Üzerime düşen görevi yapmaktan ilk kez bu kadar memnuniyet duyuyorum ))) Ayrıca zaten diyaloğun gidişatındaki tonu herhangi bir tune programında profesyonelce tonlasak bile cümle yapılarını bu denli kurmayı, cümlelerin akışını yakalamak imkansız denecek kadar düşük bir ihtimaldir. Saygılar."
AKP’nin seçim beyannamesinde, özerklik konusuna özel vurgu
yapılıyor. Yerel yönetim birlikleri kurulmasını teşvik eden AKP,
işbirliğinin, ülke sınırları dışına çıkmasını da istiyor
AKP’nin, 30 Mart’ta yapılacak yerel seçimler için hazırladığı Seçim Beyannamesi, Türkiye’yi hızla federasyona götürecek sürece ilişkin çarpıcı maddeler içeriyor. Beyannamede dikkat çeken en önemli unsurlardan biri, yerel yönetimlerin birlik oluşturup ülke dışında da benzeri oluşumlarla işbirliği yapmalarının desteklenmesi. Beyannamede, demokrasinin yaygınlaşması ve demografik yapıdaki değişmeler nedeniyle, ihtiyaç ve taleplerin çeşitlendiği ileri sürülerek, “Bu durum, yerel yönetimlerin yerel müşterek hizmetleri gereği gibi yerine getirebilmek açısından kendi aralarında iş birliği yapmalarını zorunlu kılmaktadır. Birlikler, üyelerine göre daha büyük nüfus grupları ve coğrafî alana hizmet götürmeleri nedeniyle, hizmetlerin etkili ve verimli bir şekilde sunulmasında önemli bir işleve sahiptir” deniyor.
Mevcut yasalar ihtiyaca
cevap vermiyormuş!
Mevcut yasaların, belediyelere kendi aralarında iş birliği yapmalarına imkân sağladığı, ancak ihtiyaca cevap vermediği savunulan AKP’nin beyannamesinde şöyle deniliyor:
“Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nda da mahalli idarelerin aralarında iş birliği yapabilecekleri ve bu amaçla birlikler kurabilecekleri belirtilmektedir. Birlik kurma yoluyla kurumsal nitelik kazanan bu uygulama, aynı zamanda günümüzde ulusal sınırları aşarak mahalli idarelerin sınır ötesi iş birliğinde bulunmak için kullandıkları araçlardan biri haline de gelmiştir.”
BDP: Sınırlar kaldırılacak
AKP’nin, beyannamesinde savunduğu bu görüşler, BDP’nin en öncelikli talebi durumunda. BDP’nin yerel yönetimlerden sorumlu Parti Meclisi Üyesi, Muş Milletvekili Demir Çelik, Milliyet’e verdiği röportajda, tıpkı AKP seçim beyannamesinde vurgulandığı gibi, ülke sınırlarını esas almadan Irak-Suriye ve İran’da Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı belediyelerle birlikler oluşturacaklarını söyledi. Çelik, röportajında şunları kaydetti:
“Kürtlerin ağırlıklı ve yoğun yaşadığı yerellerden, bu yerindelik ilkesi çerçevesinde hem yerel yönetimlerin idari mali özerkliklerine kavuşturması mücadelesini yürüteceğiz hem de bölgenin siyasal özerkliğe kavuşturulmasının mücadelesini yürüteceğiz. Bunu yaparken sadece Türkiye Kürdistanı ile sınırlı kalmaksızın, parçalanmış, ilhak edilmiş bir coğrafya olmasından hareketle Suriye Kürdistanı, Irak Kürdistanı, İran Kürdistanı ile de demokratik konfederal ilişkiler dediğimiz, sınır üstü, sınırlar ötesi ilişkilerin önce Kürtlerin ulusal birliğine hizmet eden, sonrasında da, ‘Ortadoğu Halklarının Demokratik Konfederal Birliği’ne hizmet eden, bir rolü, bir görevi yüklenelim istiyoruz.”
Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı
Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın temelini Türkçe söylemiyle “Yetki İkamesi” oluşturur. Buna göre, kendilerini ulusun bütününden farklı gören yerel halkın, “Self-Determinasyon” olarak bilinen kendi kaderini tayin hakkını istemenin yolu açılır ve üniter yapı ortadan kalkar.
Yerel özerklik, özerklik tanınan yönetimlerin, kendi temel kurallarını koyma, kendi faaliyetlerini istediği şekilde yürütebilme, merkezi yönetimin yerel yönetimlerin işlerine karışmasını önleyebilme, kendi yerel kaynaklarını oluşturabilme gibi konularda yetkilendirmeyi ve güçlendirmeyi amaçlamaktadır.
Bunlar hayata geçerse, özerklik ilan edilen bölgede, yerel yönetim kendi kolluk gücünü oluşturma, vergi alma, sınırlı idari denetime tutulma gibi hakları olur.
Yerel Yönetimler Şartı PKK’nın da talebi
Hükümetin yerel seçim beyannamesinde işaret ettiği Avrupa Yerel Yönetimler Şartı, PKK’nın ve Abdullah Öcalan’ın da talepleri arasında yer alıyor. Abdullah Öcalan’ın, 2013 yılı Şubat ayında BDP’lilerle yaptığı görüşmenin ortaya çıkan tutanaklarına göre Öcalan, görüşmede şunları söyledi:
Abdullah Öcalan: Peki biz ileride ne yapacağız. Kürtler kendilerini özgürce ifade edecek ve yönetecektir. Şu anda yasa dayatırsak büyük alerji yaratır. İleride olabilir. Mesela AB yerel yönetim özerklik şartı ki buna şerhi kaldırırlarsa bu mesele önemli ölçüde çözülür.
KCK yönetimi de, 2012 yılının Mayıs ayında, Anayasa değişikliği önerileri arasında, “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı çerçevesinde Anayasa’ya ekler yapılmasını” talep etmişti.
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/34581-akpden-pkkya-ozerklik-vaadi.html
Başbakan Erdoğan, İçişleri Bakanı Ala ve MİT Müsteşarı Fidan ile görüştü
Haber Türk'ün haberine göre Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İçişleri Bakanı Efkan Ala ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile görüştü. Başbakan Erdoğan'ın Bakan Ala ve Fidan ile görüşmesi sürerken Başbakanlık Merkez Bina'ya Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay geldi.Başbakan Erdoğan, kurmaylarıyla gerçekleştirdiği toplantı sonrasında Başbakanlık Merkez Bina'dan ayrıldı.
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/34573-basbakanlikta-hareketli-dakikalar.html
Haber Türk'ün haberine göre Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İçişleri Bakanı Efkan Ala ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile görüştü. Başbakan Erdoğan'ın Bakan Ala ve Fidan ile görüşmesi sürerken Başbakanlık Merkez Bina'ya Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay geldi.Başbakan Erdoğan, kurmaylarıyla gerçekleştirdiği toplantı sonrasında Başbakanlık Merkez Bina'dan ayrıldı.
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/34573-basbakanlikta-hareketli-dakikalar.html
AKP’nin seçim beyannamesinde, özerklik konusuna özel vurgu
yapılıyor. Yerel yönetim birlikleri kurulmasını teşvik eden AKP,
işbirliğinin, ülke sınırları dışına çıkmasını da istiyor
AKP’nin, 30 Mart’ta yapılacak yerel seçimler için hazırladığı Seçim Beyannamesi, Türkiye’yi hızla federasyona götürecek sürece ilişkin çarpıcı maddeler içeriyor. Beyannamede dikkat çeken en önemli unsurlardan biri, yerel yönetimlerin birlik oluşturup ülke dışında da benzeri oluşumlarla işbirliği yapmalarının desteklenmesi. Beyannamede, demokrasinin yaygınlaşması ve demografik yapıdaki değişmeler nedeniyle, ihtiyaç ve taleplerin çeşitlendiği ileri sürülerek, “Bu durum, yerel yönetimlerin yerel müşterek hizmetleri gereği gibi yerine getirebilmek açısından kendi aralarında iş birliği yapmalarını zorunlu kılmaktadır. Birlikler, üyelerine göre daha büyük nüfus grupları ve coğrafî alana hizmet götürmeleri nedeniyle, hizmetlerin etkili ve verimli bir şekilde sunulmasında önemli bir işleve sahiptir” deniyor.
Mevcut yasalar ihtiyaca
cevap vermiyormuş!
Mevcut yasaların, belediyelere kendi aralarında iş birliği yapmalarına imkân sağladığı, ancak ihtiyaca cevap vermediği savunulan AKP’nin beyannamesinde şöyle deniliyor:
“Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nda da mahalli idarelerin aralarında iş birliği yapabilecekleri ve bu amaçla birlikler kurabilecekleri belirtilmektedir. Birlik kurma yoluyla kurumsal nitelik kazanan bu uygulama, aynı zamanda günümüzde ulusal sınırları aşarak mahalli idarelerin sınır ötesi iş birliğinde bulunmak için kullandıkları araçlardan biri haline de gelmiştir.”
BDP: Sınırlar kaldırılacak
AKP’nin, beyannamesinde savunduğu bu görüşler, BDP’nin en öncelikli talebi durumunda. BDP’nin yerel yönetimlerden sorumlu Parti Meclisi Üyesi, Muş Milletvekili Demir Çelik, Milliyet’e verdiği röportajda, tıpkı AKP seçim beyannamesinde vurgulandığı gibi, ülke sınırlarını esas almadan Irak-Suriye ve İran’da Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı belediyelerle birlikler oluşturacaklarını söyledi. Çelik, röportajında şunları kaydetti:
“Kürtlerin ağırlıklı ve yoğun yaşadığı yerellerden, bu yerindelik ilkesi çerçevesinde hem yerel yönetimlerin idari mali özerkliklerine kavuşturması mücadelesini yürüteceğiz hem de bölgenin siyasal özerkliğe kavuşturulmasının mücadelesini yürüteceğiz. Bunu yaparken sadece Türkiye Kürdistanı ile sınırlı kalmaksızın, parçalanmış, ilhak edilmiş bir coğrafya olmasından hareketle Suriye Kürdistanı, Irak Kürdistanı, İran Kürdistanı ile de demokratik konfederal ilişkiler dediğimiz, sınır üstü, sınırlar ötesi ilişkilerin önce Kürtlerin ulusal birliğine hizmet eden, sonrasında da, ‘Ortadoğu Halklarının Demokratik Konfederal Birliği’ne hizmet eden, bir rolü, bir görevi yüklenelim istiyoruz.”
Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı
Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın temelini Türkçe söylemiyle “Yetki İkamesi” oluşturur. Buna göre, kendilerini ulusun bütününden farklı gören yerel halkın, “Self-Determinasyon” olarak bilinen kendi kaderini tayin hakkını istemenin yolu açılır ve üniter yapı ortadan kalkar.
Yerel özerklik, özerklik tanınan yönetimlerin, kendi temel kurallarını koyma, kendi faaliyetlerini istediği şekilde yürütebilme, merkezi yönetimin yerel yönetimlerin işlerine karışmasını önleyebilme, kendi yerel kaynaklarını oluşturabilme gibi konularda yetkilendirmeyi ve güçlendirmeyi amaçlamaktadır.
Bunlar hayata geçerse, özerklik ilan edilen bölgede, yerel yönetim kendi kolluk gücünü oluşturma, vergi alma, sınırlı idari denetime tutulma gibi hakları olur.
Yerel Yönetimler Şartı PKK’nın da talebi
Hükümetin yerel seçim beyannamesinde işaret ettiği Avrupa Yerel Yönetimler Şartı, PKK’nın ve Abdullah Öcalan’ın da talepleri arasında yer alıyor. Abdullah Öcalan’ın, 2013 yılı Şubat ayında BDP’lilerle yaptığı görüşmenin ortaya çıkan tutanaklarına göre Öcalan, görüşmede şunları söyledi:
Abdullah Öcalan: Peki biz ileride ne yapacağız. Kürtler kendilerini özgürce ifade edecek ve yönetecektir. Şu anda yasa dayatırsak büyük alerji yaratır. İleride olabilir. Mesela AB yerel yönetim özerklik şartı ki buna şerhi kaldırırlarsa bu mesele önemli ölçüde çözülür.
KCK yönetimi de, 2012 yılının Mayıs ayında, Anayasa değişikliği önerileri arasında, “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı çerçevesinde Anayasa’ya ekler yapılmasını” talep etmişti.
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/34581-akpden-pkkya-ozerklik-vaadi.html
AKP’nin, 30 Mart’ta yapılacak yerel seçimler için hazırladığı Seçim Beyannamesi, Türkiye’yi hızla federasyona götürecek sürece ilişkin çarpıcı maddeler içeriyor. Beyannamede dikkat çeken en önemli unsurlardan biri, yerel yönetimlerin birlik oluşturup ülke dışında da benzeri oluşumlarla işbirliği yapmalarının desteklenmesi. Beyannamede, demokrasinin yaygınlaşması ve demografik yapıdaki değişmeler nedeniyle, ihtiyaç ve taleplerin çeşitlendiği ileri sürülerek, “Bu durum, yerel yönetimlerin yerel müşterek hizmetleri gereği gibi yerine getirebilmek açısından kendi aralarında iş birliği yapmalarını zorunlu kılmaktadır. Birlikler, üyelerine göre daha büyük nüfus grupları ve coğrafî alana hizmet götürmeleri nedeniyle, hizmetlerin etkili ve verimli bir şekilde sunulmasında önemli bir işleve sahiptir” deniyor.
Mevcut yasalar ihtiyaca
cevap vermiyormuş!
Mevcut yasaların, belediyelere kendi aralarında iş birliği yapmalarına imkân sağladığı, ancak ihtiyaca cevap vermediği savunulan AKP’nin beyannamesinde şöyle deniliyor:
“Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nda da mahalli idarelerin aralarında iş birliği yapabilecekleri ve bu amaçla birlikler kurabilecekleri belirtilmektedir. Birlik kurma yoluyla kurumsal nitelik kazanan bu uygulama, aynı zamanda günümüzde ulusal sınırları aşarak mahalli idarelerin sınır ötesi iş birliğinde bulunmak için kullandıkları araçlardan biri haline de gelmiştir.”
BDP: Sınırlar kaldırılacak
AKP’nin, beyannamesinde savunduğu bu görüşler, BDP’nin en öncelikli talebi durumunda. BDP’nin yerel yönetimlerden sorumlu Parti Meclisi Üyesi, Muş Milletvekili Demir Çelik, Milliyet’e verdiği röportajda, tıpkı AKP seçim beyannamesinde vurgulandığı gibi, ülke sınırlarını esas almadan Irak-Suriye ve İran’da Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı belediyelerle birlikler oluşturacaklarını söyledi. Çelik, röportajında şunları kaydetti:
“Kürtlerin ağırlıklı ve yoğun yaşadığı yerellerden, bu yerindelik ilkesi çerçevesinde hem yerel yönetimlerin idari mali özerkliklerine kavuşturması mücadelesini yürüteceğiz hem de bölgenin siyasal özerkliğe kavuşturulmasının mücadelesini yürüteceğiz. Bunu yaparken sadece Türkiye Kürdistanı ile sınırlı kalmaksızın, parçalanmış, ilhak edilmiş bir coğrafya olmasından hareketle Suriye Kürdistanı, Irak Kürdistanı, İran Kürdistanı ile de demokratik konfederal ilişkiler dediğimiz, sınır üstü, sınırlar ötesi ilişkilerin önce Kürtlerin ulusal birliğine hizmet eden, sonrasında da, ‘Ortadoğu Halklarının Demokratik Konfederal Birliği’ne hizmet eden, bir rolü, bir görevi yüklenelim istiyoruz.”
Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı
Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın temelini Türkçe söylemiyle “Yetki İkamesi” oluşturur. Buna göre, kendilerini ulusun bütününden farklı gören yerel halkın, “Self-Determinasyon” olarak bilinen kendi kaderini tayin hakkını istemenin yolu açılır ve üniter yapı ortadan kalkar.
Yerel özerklik, özerklik tanınan yönetimlerin, kendi temel kurallarını koyma, kendi faaliyetlerini istediği şekilde yürütebilme, merkezi yönetimin yerel yönetimlerin işlerine karışmasını önleyebilme, kendi yerel kaynaklarını oluşturabilme gibi konularda yetkilendirmeyi ve güçlendirmeyi amaçlamaktadır.
Bunlar hayata geçerse, özerklik ilan edilen bölgede, yerel yönetim kendi kolluk gücünü oluşturma, vergi alma, sınırlı idari denetime tutulma gibi hakları olur.
Yerel Yönetimler Şartı PKK’nın da talebi
Hükümetin yerel seçim beyannamesinde işaret ettiği Avrupa Yerel Yönetimler Şartı, PKK’nın ve Abdullah Öcalan’ın da talepleri arasında yer alıyor. Abdullah Öcalan’ın, 2013 yılı Şubat ayında BDP’lilerle yaptığı görüşmenin ortaya çıkan tutanaklarına göre Öcalan, görüşmede şunları söyledi:
Abdullah Öcalan: Peki biz ileride ne yapacağız. Kürtler kendilerini özgürce ifade edecek ve yönetecektir. Şu anda yasa dayatırsak büyük alerji yaratır. İleride olabilir. Mesela AB yerel yönetim özerklik şartı ki buna şerhi kaldırırlarsa bu mesele önemli ölçüde çözülür.
KCK yönetimi de, 2012 yılının Mayıs ayında, Anayasa değişikliği önerileri arasında, “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı çerçevesinde Anayasa’ya ekler yapılmasını” talep etmişti.
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/34581-akpden-pkkya-ozerklik-vaadi.html
BDP yöneticileri peş peşe özerklik açıklaması yaparken Eş Genel Başkan
Selahattin Demirtaş da yerel seçimlerden sonrası yol haritası hakkında
bilgi verdi. Demirtaş, Taraf gazetesine yaptığı açıklamada, “Anadilde
kitaplar basacağız, anadilde okullar açacağız. Sınıflarda çocuklarımıza
matematik, kimya, fizik dersi anadillerinde verilecek. Biz Ankara’dan
gelip sorunlarımızı çözmelerini beklemiyoruz. Demokratik özerklik
dediğimiz budur. Güçlü hükümet değil, güçlü yerel yönetim bu ülkenin
ihtiyacıdır” dedi.
‘AKP anayasal değişiklik yaparsa iyi olur’
Demirtaş, “Kürtçe okul açacak mısınız?” sorusunu da “Gönüllü, sivil alanda örgütlenmiş parasız eğitim yapan sınıflar olacak. Şu anda devlet eğitimiyle paralel gidebilir. Bugün itibariyle resmi diploma verilmeyebilir. Ama belediyelerimiz ve kurs açan kurumlarımız sertifika verebilirler. Ve bu sertifikaları almamış olanlar ilerde bölgede iş bulma konusunda sıkıntı yaşayabilirler” şeklinde yanıtladı. Bu uygulamalara yerel seçimler sonrası başlayacaklarını vurgulayan Demirtaş, “Umarım yetişir. AKP bir yasal, anayasal değişiklik yaparsa iyi olur. Yapmazsa biz yaygınlaştırarak sürdüreceğiz” diye konuştu
‘17 Aralık iktidara darbe’
Demirtaş 17 Aralık’ın konusunda da şunları söyledi: “Evet, yani şöyle bir risk taşıyordu 17 Aralık. Eğer ki, Başbakan’a gayrimeşru yollarla müdahale edilseydi, Hakan Fidan’a da, görüşme trafiğini yürütenlere de, belki İmralı’ya giden heyetlere de müdahale edilebilirdi. 17 Aralık operasyonu, süreci yürütenlere operasyona dönüşebilirdi.”
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/34582-pkkbdpden-sertifika-almayan-is-bulamayacak.html
‘AKP anayasal değişiklik yaparsa iyi olur’
Demirtaş, “Kürtçe okul açacak mısınız?” sorusunu da “Gönüllü, sivil alanda örgütlenmiş parasız eğitim yapan sınıflar olacak. Şu anda devlet eğitimiyle paralel gidebilir. Bugün itibariyle resmi diploma verilmeyebilir. Ama belediyelerimiz ve kurs açan kurumlarımız sertifika verebilirler. Ve bu sertifikaları almamış olanlar ilerde bölgede iş bulma konusunda sıkıntı yaşayabilirler” şeklinde yanıtladı. Bu uygulamalara yerel seçimler sonrası başlayacaklarını vurgulayan Demirtaş, “Umarım yetişir. AKP bir yasal, anayasal değişiklik yaparsa iyi olur. Yapmazsa biz yaygınlaştırarak sürdüreceğiz” diye konuştu
‘17 Aralık iktidara darbe’
Demirtaş 17 Aralık’ın konusunda da şunları söyledi: “Evet, yani şöyle bir risk taşıyordu 17 Aralık. Eğer ki, Başbakan’a gayrimeşru yollarla müdahale edilseydi, Hakan Fidan’a da, görüşme trafiğini yürütenlere de, belki İmralı’ya giden heyetlere de müdahale edilebilirdi. 17 Aralık operasyonu, süreci yürütenlere operasyona dönüşebilirdi.”
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/34582-pkkbdpden-sertifika-almayan-is-bulamayacak.html
AKP Cemaat kavgasıyla birlikte ses kayıtları havada uçuşmaya devam ediyor.
Bugüne kadar hiç duyulmayan "Başcalan" hesabında Bilal Erdoğan ve Tayyip Errdoğan arasında gerçekleştiği iddia edilen ses kayıtları yayınlandı.
Türkiye'nin gündemine bomba gibi düşen bu kayıtla yaşanan hareketlilik sosyal medyaya da yansıdı.
İşte konuyla ilgili birbirinden Twitter'dan paylaşılan mesajlardan seçmeler:
Fırat Çetin: Bilal Erdoğan :€ diye gülüyormuş.
Hayko Cepkin: Frekans ses işleri ile ugrasan biri olarak; böylesi bir ses dalgası benzetmesi ve hatta kurgusunun yaratılmasi mümkün değildir.
Selami İnce: Ben olsam Bilal'in yerinde bunu babalıktan men ederdim. Dinlendigini bildiği halde telefon edip çocuğun başını yakıyor.
Ne Çok Konuştun: Fakir halkta; Baba para üstüyle sakız, çikolata alayım mı? Haram yiyen zenginlerde: #AloBabacığım 70 bin euro kaldı, onunla da ev aldım.
Asayiş Berkemal: Bilal'in odası böyle miydi acaba?
Adalet ve Özgürlük: Bilal ve Sümeyye Harikalar Diyarında...
Öğrenci Kolektifleri: Ve bilal paraları eritir...
Eren Erdem: Yok yok Bu bilal kesin montaj!
S5çil: #AloBabacığım
Uğur Dündar: Eğer bu akşamki ses kayıtları gerçekse Başbakan Erdoğan ve hükümet bitmiştir. Çırpınmak daha çok batırır. İnsan duyduklarına inanamıyor. Gerçek olamayacağını düşünüyor. Aksi takdirde iktidarın bir saat bile durmaması gerekiyor.
Rüstem Batum: Onurlu bir milletvekili bu başbakanın partisinin olduğu meclise girer mi?
Odatv.com
http://www.odatv.com/n.php?n=sosyal-medya-bu-mesajlari-konusuyor-2502141200
Başbakan Erdoğan'ın Bilal Erdoğan'la 17 Aralık'ta yaptığı iddia edilen görüşmenin yankıları sürüyor. Ses kaydının yayınlanmasından kısa bir süre sonra Başbakanlık bir açıklama yaparak seslerin montaj olduğunu söyledi.
Ancak sosyal medyada değerlendirmelerini paylaşan ses uzmanları, sesin gerçek olduğu konusunda ısrarcı.
Ses mühendisi Ali Büyük, Facebook sayfasında ses kaydıyla ilgili bir analiz yaptı. Çeşitli programlarla sesi incelediğini belirten Büyük, sesin kesinlikle gerçek olduğunu söyledi.
Ali Büyük şunları yazdı:
"RTE'nin ses kaydı montaj değildir. En basit analyzer pluginin de bile bunu görüp test edebilirsiniz. Ses kaydının birbirinden bağımsız yerlerinden alınmış 4 adet room noise örneğinin 30 db ses açıldıktan sonra analyzerdaki görüntüsü. Birbirinden bağımsızdır copy paste değildir room noise'lar. Üzerime düşen görevi yapmaktan ilk kez bu kadar memnuniyet duyuyorum ))) Ayrıca zaten diyaloğun gidişatındaki tonu herhangi bir tune programında profesyonelce tonlasak bile cümle yapılarını bu denli kurmayı, cümlelerin akışını yakalamak imkansız denecek kadar düşük bir ihtimaldir. Saygılar."
ÇELİŞKİLER Mİ VAR
Ancak ses kaydının yayınlanmasından kısa bir süre sonra sosyal medyada yeni bir tartışma başladı. Kayıtlarda Başbakan Erdoğan'ın Ankara'da olduğu yazıyor. Oysa basına da yansıyan görüntülerde Erdoğan 17 Aralık günü Konya'da bir açılış törenine katılıyor.
Odatv.com
http://www.odatv.com/n.php?n=erdoganin-ses-kaydi-orijinal-mi-2502141200
Türkiye gündeme bomba gibi düşen ses kaydını
konuşuyor. Youtube’a yüklenen ses kaydında; Başbakan ile oğlu Bilal
Erdoğan’ın 17 Aralık operasyonu günü yaptığı iddia edilen konuşmalar
var.
Konuşmalarda; operasyon ihtimalinden dolayı, Başbakan’ın oğlu Bilal Erdoğan’a elindeki paraları “kaybettirme” ikazları yer alıyor.
Bu konuşmaların montaj olduğu ileri sürülüyor.
Ancak bir iddia da; CHP’nin bu ses kaydından 1 aydır haberdar olduğu şeklinde.
Öyle ki; CHP’nin bu konuşmaları bilmesine rağmen kendileri tarafından gündeme getirilmesini “etik bulmadığı” gerekçesiyle kamuoyuna taşımadığı kulislerde konuşuluyor.
Ve ama…
İddia edilen o konuşmalar bugün internete sızdırıldı.
Bu nedenle CHP olağanüstü toplandı.
İddiaya göre; bu konuşmaları destekleyen görüntüler de var. Ve o görüntülerde Bilal Erdoğan’ın “evden para çıkartmasının” kareleri de yer alıyor.
Bu iddiayı dile getirenler; Bilal Erdoğan’a ait olduğu ileri sürülen sesten “Babacığım, güncel olarak herhalde takip altındayız, görüntülü de takip ediyorlarmış” sözlerini de hatırlatıyor.
Bu görüntülerin de yakın zamanda sızdırılacağı da kulislerde ileri sürülüyor.
Bakalım; “montaj” ve “görüntüsü de var” iddialarından hangisi doğru çıkacak.
Odatv.com
http://www.odatv.com/n.php?n=evden-para-cikisinin-goruntusu-var-2402141200
Konuşmalarda; operasyon ihtimalinden dolayı, Başbakan’ın oğlu Bilal Erdoğan’a elindeki paraları “kaybettirme” ikazları yer alıyor.
Bu konuşmaların montaj olduğu ileri sürülüyor.
Ancak bir iddia da; CHP’nin bu ses kaydından 1 aydır haberdar olduğu şeklinde.
Öyle ki; CHP’nin bu konuşmaları bilmesine rağmen kendileri tarafından gündeme getirilmesini “etik bulmadığı” gerekçesiyle kamuoyuna taşımadığı kulislerde konuşuluyor.
Ve ama…
İddia edilen o konuşmalar bugün internete sızdırıldı.
Bu nedenle CHP olağanüstü toplandı.
İddiaya göre; bu konuşmaları destekleyen görüntüler de var. Ve o görüntülerde Bilal Erdoğan’ın “evden para çıkartmasının” kareleri de yer alıyor.
Bu iddiayı dile getirenler; Bilal Erdoğan’a ait olduğu ileri sürülen sesten “Babacığım, güncel olarak herhalde takip altındayız, görüntülü de takip ediyorlarmış” sözlerini de hatırlatıyor.
Bu görüntülerin de yakın zamanda sızdırılacağı da kulislerde ileri sürülüyor.
Bakalım; “montaj” ve “görüntüsü de var” iddialarından hangisi doğru çıkacak.
Odatv.com
http://www.odatv.com/n.php?n=evden-para-cikisinin-goruntusu-var-2402141200
İktidarın “paralel” avı her kurum ve kuruluşta sürüyor. TSK’da ise yaprak kıpırdamıyor gibi gözüküyor. Bu mümkün mü ya da ne bekleniyor?
20 Şubat Perşembe günü Genelkurmay’da yapılan “dış güvenlik” toplantısına “dikkat” çekiliyor.
Başbakan Erdoğan başkanlığındaki toplantıya, komuta kademesi dışında Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, İçişleri Bakanı Efkan Ala, Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Başbakanlık Müsteşarı Fahri Kasırga ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan da katıldı.
Toplantıda Suriye başta olmak üzere dış güvenlik konularının yanısıra askeri kaynakların ifadesiyle,“Doğu ve Güneydoğu’daki kaynama” da görüşülmüş. PKK’nın “özerklik” faaliyetlerine karşı her türlü tedbirin alındığı anlatılmış. Teröristbaşı ve PKK’yla böylesine halvet olup, TSK’yı “iç güvenlikten” çekenlerin hangi tedbirden söz ettiğini anlayamadım, ama Karargâh, Başbakan Erdoğan’ın Sivas’ta, Sivas Kongresi’ne atıfla yaptığı konuşmanın toplantıdaki havanın yansıması olduğu görüşünde.
Genelkurmay’daki toplantıya dair başka detaylar da var:
Başbakan Erdoğan’ın katıldığı bölüm 3.5-4 saat sürmüş. Toplantı, Erdoğan’ın bir başka programı nedeniyle ayrılmasından sonra da devam etmiş.
İşte bu noktada MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın, TSK’daki “paralel yapılanma” ile ilgili bilgi verip vermediğini veya bir liste getirip getirmediğini sordum. Öyle ya, MİT’in binlerce kişilik liste hazırladığından söz ediliyor. Askeri kaynaklar, “Olabilir” demekle yetindi.
Peki bu “olabilir”in sonuçları ne zaman ortaya çıkacak? Yetkililer, Ağustos Şura’sını işaret etti.
Genelkurmay’daki ketumluk ve sessizlikle ilgili şu notu da aktaralım:
“Şura’ya kadar paralellerin izlenmesi ve dinlenmesi gibi bir stratejiden söz edilebilir.”
Yarın MGK var ve burada da “paralel devletin” konuşulacağı bildiriliyor.
Cemaatin, Erdoğan’a 17 veya 21 Mart’ta “altın vuruş” yapacağı iddia ediliyordu. Ancak Erdoğan’ın dershaneler ve MİT yasaları atağı üzerine, karşı cenahın da planlarını öne çektiği görülüyor. Başbakan ve oğlu arasında geçtiği söylenen konuşma kayıtlarının dün internete düşürülmesinde, Genelkurmay’da yapılan ve “paralellerin” görüşüldüğü belirtilen o toplantıyla da ilgisi var mı bilinmez, ama Türkiye’nin her anlamda çok kritik bir hafta yaşayacağı anlaşılıyor.
Yıllardır milleti darbe senaryolarıyla korkuttular, yüzlerce insanı “darbeci” diye içeri attılar. Bakalım, gerçek “darbe”yi kim yapacak?
Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Sincan, Mamak ve Şirinyer’e kucak dolusu sevgiler
Müyesser Yıldız
Odatv.com
http://www.odatv.com/n.php?n=mit-genelkurmaya-paralel-listesi-verdi-mi-2502141200
Telekulak
skandalıyla ilgili açıklama yapan Fethullah Gülen'in avukatı Nurullah
Albayrak, camianın günah keçisi ilan edildiğini savundu.
Fethullah Gülen'in avukatı Nurullah Albayrak, bugün basında yer alan 7 bin kişinin telefonunun dinlendiği iddiasıyla ilgili açıklama yaptı.
"BU İDDİANIN SADECE MİTİNG MEYDANLARINDA KULLANILMAYA YÖNELİK OLDUĞU ÇOK AÇIKTIR"
Avukat Albayrak’ın yaptığı açıklama şöyle: “Bugün bazı gazetelerde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen bir soruşturma kapsamında siyasetçiler, bürokratlar, gazeteciler ve akademisyenlerden oluşan 7.000’in üzerinde kişinin telefonlarının dinlendiği iddia edilmiş ve bu uygulama insafsızca ve haksız bir biçimde müvekkilime atfedilmeye çalışılmıştır. Birbiriyle düşünsel irtibatı olmayan 7.000’in üzerinde kişinin aynı soruşturma kapsamında dinlendiği iddiası doğru ise; bu işlemi yapan sorumlular sıfatlarına bakılmaksızın cezalandırılmalıdır. Ancak, son günlerde yapılan haberlere bakıldığında, akla ve mantığa uygun olmayan ve halkı tedirgin edebilecek bu iddianın önceki iddialar gibi sadece miting meydanlarında kullanılmaya yönelik olduğu çok açıktır.
BAŞSAVCILIK İDDİALARI İNCELEMELİ
Bu durum toplumda oluşturulmaya çalışılan kin ve düşmanlığı daha fazla tahrikten başka bir işe yaramayacaktır. Söz konusu iddialar üzerinden ağıtlar yakılıp masum insanlara iftira atılmamalı, bu iddiaları aydınlatmak için derhal hukuki gereği yapılmalıdır. HSYK ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı da gecikmeksizin bu iddiaları incelemeli ve kamuoyunu tatmin edecek şekilde açıklama yapmalıdır.
DÜZENLEMELER PERDELENİYOR
Ceza Muhakemesi Kanununa göre soruşturma kapsamında yapılan dinleme faaliyetleri gizli olduğu için teyit edilmesi mümkün olmayan bu iddianın ortaya atılmasıyla, devleti daha otoriter hale getirecek İnternet, HSYK ve MİT Yasası gibi Anayasa’ya aykırı düzenlemelerin tartışılması perdelenmektedir.
Ülkemizde son bir yıldır, 'Korkutma, Damgalama, Günah Keçisi İlan Etme' şeklinde kara propaganda teknikleri sıkça kullanılmaktadır. Bu haber ile amaçlanan da her görüşten onlarca aydın, yazar, siyasetçi ve sanatçıda 'Korku ve Nefret' hasıl etmek ve 'Paralel' damgalaması ile müvekkilim ve Camiayı 'Günah Keçisi İlan Etmektir.'
GOEBBLES'İN İLKESİ
Bir kez daha anlaşılmıştır ki, söz konusu haber sahipleri ve bu haberi servis edenler, Joseph Goebbles’in ‘Propagandası yapılan
http://www.internethaber.com/dinleme-iddiasina-gulenin-avukatindan-aciklama-644703h.htm
Yeni Şafak ve Star gazetelerinden flaş iddia... İki gazetede yer alan
haberde, TMK savcıları Adem Özcan ve Adnan Çimen’in ‘Selam Terör Örgütü’
soruşturması altında mahkemelerden aldığı izinlerle binlerce kişiyi
dinlediği ileri sürüldü. Şoke eden isimlerin listesi de her iki gazetede
yayımlandı.
Dinleme listesinde adı geçen isimlerden Enerji Bakanı Taner Yıldız da açıklama yaptı.
Türkiye bu iddiayı konuşuyor! 'Binlerce telefon dinlendi'
Bakan Taner Yıldız, şunları söyledi:
2.5, yıldır resmi olarak, 5 yıldır ise gayriresmi dinlendiğini tahmin eden birisiyim. Bunu bir bakan olarak, Türkiye Cumhuriyeti'ne yapılmış bir hakaret olarak sayıyorum.
7 bin kişinin içinde, fikir ayrımı yapmaksızın herkes var. Kim ne öğrenmek istiyorsa biz basınla paylaşan yapı içerisindeyiz. Kendi paramızı değil, kamunun parasını yönetiyoruz. O sebeple şeffaf olmaya çalışıyoruz.
Bu işi yapan arkadaşlara göre demek ki paralel yapı biziz, asıl devlet, dinleyen devlet onlarmış. Biz buna izin veremeyiz. Ondan sonra Başbakan niye bu kadar sert deniyor. İçerisinde gazeteci var, CHP var... Biz Türkiye Gençlik Birliği il başkanını kürsüye çıkarıp konuşturacak kadar kendine güvenen bir siyasi hareketiz.
Bu yalnızca AK Parti iktidarının sorunu değildir. Hedef akademisyenlerdir, basın mensuplarıdır. Siz Selam Örgütü'ne üye olduğu iddiasıyla bunları dinlemek istiyorsanız, buna kargalar da güler...
Böyle abuk subuk işlerle uğraşacak vaktimiz yok, bizim yapacak daha önemli işlerimiz var. Türkiye'nin enerjisini başka noktalarda tüketmeye çalışanlara müsaade etmeyeceğiz.
BAHÇELİ'DEN DİNLEME AÇIKLAMASI
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, telefon dinlemelerine ilişkin haberlerle ilgili, "MHP Genel Merkezi'nin dinlenildiğini biliyoruz" dedi.
Bahçeli, İstanbul Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği ve İkitelli Organize Sanayi Sitesi Eskop'u ziyareti sırasında basın mensuplarının sorularını yanıtladı.
Bir gazetecinin, "paralel yapı"nın telefon dinlemelerine ilişkin haberlerle ilgili sorusu üzerine Bahçeli, "MHP Genel Merkezi'nin dinlenildiğini biliyoruz. Bunu, medya aracılığıyla düşüncelerimizi aktaramadığımız kesimlere, bu dinleme vasıtasıyla aktarıldığını kabul ettiğimiz için, hoşgörüyle karşılıyoruz" diye konuştu.
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/44431/Gundemi_sarsan_iddiaya_hukumetten_ilk_aciklama.html
Meclis, 30 Mart’ta yapılacak yerel
seçimler öncesi iki önemli yasayı gündemine aldı. MİT’in yapısını
değiştiren ve özel dershanelerin kapatılmasını öngören yasal
düzenlemeler bu haftanın iki önemli başlığı olacak. TBMM Genel Kurulu,
Salı günü görüşmeleri yarım kalan ve içerisinde, Cumhurbaşkanı Abdullah
Gül’ün çekinceleri doğrultusunda hazırlanan internet düzenlemesinin de
yer aldığı, torba teklifin maddelerini görüşmeye devam edecek ve büyük
olasılıkla aynı gün görüşmeler tamamlanacak. AKP’nin planına göre bu
düzenlemenin hemen ardından, MİT’in yapısını değiştiren yasa teklifinin
görüşülmesi planlanıyor. Bakanlar Kurulu’nca MİT’e yurtdışı operasyonel
görev verilmesini düzenleyen teklife göre MİT, her türlü teknik
istihbarat ve insan istihbaratı usul, araç ve sistemlerini kullanabilme
yetkileriyle donatılıyor.
Dershane tasarısı da geçirilecek
AKP’nin TBMM Genel Kurulu’nu çalıştırma
planına göre, dershanelerin kapatılmasını öngören kanun tasarısının
görüşmeleri ise, TBMM çalışma takviminde büyük bir aksaklık olmaması
durumunda, Perşembe ve Cuma günler gerçekleşecek. AKP, düzenlemeyi TBMM
tatile girmeden önce yasalaştırmak için, ilgili komisyonu hafta sonu da
çalıştırdı. Cumartesi günü komisyondan vize alan tasarıya göre
dershaneler, 1 Eylül 2015 tarihinde tamamen kapatılmış olacak.
Dershanesini özel okullara ve geçici olarak açık öğretim yapan liselere
dönüştürmek isteyenlere ise gerekli dönüşümü yapabilmeleri için
2018-2019 eğitim öğretim yılının bitimine kadar süre veriliyor. Tasarı,
aday öğretmenlikten öğretmenliğe geçişte hem sınav ve hem de mülakat
şartını öngörüyor. Öğretmen adayları, ancak mülakattan geçebilirler ise
sınava girme hakkı elde edecek.
Gruplar seçim öncesi son kez toplanıyor
Bu hafta sonu tatile girmesi öngörülen
Meclis’te, siyasi parti liderleri de seçim öncesi son grup
toplantılarını Salı günü yapacak. Parti genel başkanlarının, son grup
toplantılarında ağırlıklı olarak seçime ilişkin mesajlar vermesi
bekleniyor.
Türkiye- Suriye arasındaki sınır
kapıları silahlı grupların hakimiyet mücadelesi alanına dönüştü. Şu an
Suriye tarafındaki sınır kapılarının büyük bölümü IŞİD ve PYD’nin
denetiminde bulunuyor
Suriye sınırında çatışmalar gün geçtikçe
artıyor. Esad karşıtı terörist gruplar sınır kapılarında hakimiyeti ele
geçirmek için birbirleriyle kıyasıya mücadele içerisindeler. Türkiye-
Suriye arasındaki sınır kapıları şu an PKK’nın Suriye kolu PYD ile El
Kaide’nin Suriye’deki uzantısı IŞİD ve ÖSO arasında paylaşılmış durumda.
Ancak terörist grupların aralarındaki mücadele nedeniyle Suriye
tarafındaki kapıların kontrolü her an el değiştirebilir. Birbirleriyle
savaşmalarının altında ise rant yatıyor. Kapılardan gelen yardım
malzemelerine el koymak ve kaçakçılıktan pay almak için ölümüne
savaşıyorlar. Bu kapılardan Türkiye’ye serbestçe girip çıkan bu terörist
gruplara mensup kişiler ise Türkiye’nin güvenliği için büyük risk
taşıyor.
Türkiye büyük tehlike atlında
AKP hükümetinin Suriye politikasının bir
sonucu olarak Türkiye diken üstünde. Suriye ile aramızdaki sınır
kapılarının terörist gruplara terk edilmesinin bir sonucu olarak 11
Şubat 2013 tarihinde Cilvegözü Sınır Kapısında meydana gelen bir
patlamada 13 kişi hayatını kaybetti. Yine Hatay’ın Reyhanlı ilçesindeki
bombalı saldırı da da 53 kişi hayatını kaybetmesi de bu politikanın
sonucu. Aydınlık’ın konuştuğu bölge kaynakları sınır kapılarındaki
boşluktan yararlanan terör örgütlerinin Türkiye’ye yönelik her an bir
saldırıda bulunabilecek ortama sahip olduğunu ve büyük can kayıplarının
yaşanacağını dile getirdiler.
Cilvegözü Sınır Kapısı:
Suriye’de olayların başlamasıyla birlikte
Suriye Devleti ile savaşan başta ÖSO olmak üzere bütün terör
örgütlerinin kullandığı birincil kapı Hatay’daki Cilvegözü Sınır Kapısı
idi. Teröristler en çok bu sınır kapısından giriş- çıkış yapıyorlardı.
Cilvegözü’nün Suriye tarafındaki Bab el Hava kapısı ilk zamanlar
ÖSO’nuın elindeydi. Şimdi çatışmaların yoğun yaşandığı kapı El Nusra ,
ÖSO, IŞİD gibi grupların arasında el değiştiriyor. Şu an bu kapı
ÖSO’nun’da içinde yer aldığı İslami Cephe’nin denetiminde. Ancak bu
durum her an değişebilir.
Öncüpınar Sınır Kapısı:
Kilis’te bulunan Öncüpınar Sınır
Kapısı’nda ÖSO ile IŞİD arasında yoğun çatışmalar yaşanıyor. Geçen gün
24 kişi hayatını kaybetmiş yaralılar ambulanslarla Türkiye’ye getirildi.
Bölge kaynakları Türkiye sınırına yakın yerde ÖSO’nun hakim olduğunu,
hemen araksında ise IŞİD’in bulunduğunu söyledi.
Çobanbey Sınır Kapısı:
Kilis’te bulunan bir diğer kapı da
Çobanbey Sınır Kapısı. Geçtiğimiz günlerde IŞİD’in Türkmenlere
saldırmasıyla gündeme gelen kapının Suriye tarafı şu an tamamıyle El
Kaide’nin Suriye kolu olan IŞİD’in kontrolünde.
Ceylanpınar Sınır Kapısı:
Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesinde
bulunan kapının Suriye tarafındaki Resulayn Sınır Kapısı PKK’nın Suriye
kolu olan PYD’nin denetiminde. Geçen yaz Resulayn bölgesinde sınır
kapısının denetimini ele geçirmek için El Nusra ile PYD güçleri arasında
şiddetli çatışmalar meydana gelmişti. Hatta PYD, AKP’nin radikal
İslamcı El Nusra’ya silah yardımında bulunduğunu ileri sürmüştü.
Akçakale Sınır Kapısı:
PYD ile IŞİD arasında çatışmaların
yoğunlaştığı bir diğer yer ise Şanlıurfa’daki Akçakale Sınır Kapısı .
Akçakale’nin Suriye tarafındaki Tal Al Abyad Sınır Kapısı’nda geçen yaz
başlayan çatışmalar hala devam ediyor. Kapı bir süre PYD’nin kontrolünde
olsa da şu an IŞİD’in denetiminde bulunuyor. Hatırlanacağı üzere bu
çatışmalardan dolayı Akçakleye düşen mermiler nedeniyle insanlar
hayatını kaybetmiş ve yaralanmıştı.
Nusaybin Sınır kapısı:
Mardin Nusaybin’deki sınır kapısı PYD’nin
kontrolünde. PYD’ye, Türkiye’den giden yardımlar da esas olarak burası
ve Ceylanpınar üzerinden gönderiliyor. Bu kapının bir diğer bir önemi
ise Suriye’de Kürtlerin en çok yaşadığı Kamışlı’ya çok yakın olması.
Yine Mardin’de bulunan Şenyurt Sınır Kapısı’nın Suriye tarafı da PYD’nin
denetiminde bulunuyor.
Karkamış Sınır Kapısı:
Gaziantep sınırları içerinde bulunan bu
kapı ilk başta muhaliflere gönderilen yardım TIR’ların en çok geçtiği
yerdi. Ancak muhalif gruplar arsındaki çatışmalar nedeniyle belli bir
süre bu sınır kapısı Türkiye tarafından kapatıldı. Daha sonra tekrar
açılan sınır kapsının Suriye tarafı IŞİD’in kontrolünde.
Yayladağ Sınır Kapısı:
Türkiye-Suriye sınırındaki en güvenli
sınır kapısı olan Hatay Yayladağ Sınır Kapısı AKP tarafından kapatıldı.
Çatışmaların yaşandığı El Kaide’nin denetiminde olan kapılar hala açık
dururken, Suriye Devletinin denetimdeki kapı, kapalı bulunuyor. Önceki
günlerde Hatay halkı bu sınır kapısının tekrar açılması için kampanya
başlamıştı.
Masum Gök
Ukrayna Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç, parlamento üzerinden yapılan darbeyi kabul etmiyor.
Darbeciler, parlamento kararıyla
Yanukoviç’in Bölgeler Partisi ile Ukrayna Komünist Partisi’ni yasa dışı
ilan etmeye çalışıyor. Oysa iki partinin de parlamentoda seçilmiş
milletvekilleri bulunuyor.
Dışişleri Bakanı Leonid Kozhara, Eğitim
Bakanı Dmitri Tabaçnik ve Sağlık Bakan Vekili Raisa Bogatiryova’yı
görevden aldıklarını ilan eden darbeciler, eski Maliye Bakanı Aleksandr
Klimenko ve Başsavcı Viktor Pşonka hakkında tutuklama kararı çıkardılar.
Darbe aydınlanıyor
Parlamentodaki darbe, bazı bölgelerin
parlamentonun meşruiyetini tanımadığını açıklamasıyla başladı. Bu
açıklamaların arkasından, parlamentodaki Devlet Başkanlığı temsilcisi
Yuri Miroyniçenko, Harkov’de bulunan Yanukoviç’in “ülkeyi daha fazla
bölmemek için” istifa ettidiğini iddia etti. Yanukoviç’in ve
temsilcilerinin bu iddiaları yalanlaması gözden kaçırıldı.
Bu arada parlamentoda milletvekili
transferi hızlandırıldı. Yanukoviç taraftarı bazı milletvekilleri,
muhalefetin safına geçtiler. Yanukoviç, saf değiştiren bazı
milletvekillerinin tehdit edildiklerini, bazılarının da satın alındığını
belirti. İstifa etmediğini, ülkeyi “bir avuç çeteye bırakmayacağını”
söyleyen Yanukoviç, darbenin Batı tarafından yaptırıldığını tekrarladı.
Milletvekillerinin saf değiştirmesiyle
çoğunluğu kaybeden parlamento başkanı Vladimir Rybak istifa etti.
Muhalefet, parlamentoyu alel acele toplayarak, önce Aleksandr Turçinov’u
parlamento başkanlığına seçti. Arkasından Turçinov’u Devlet Başkanlığı
vekilliğine atadı. Parlamento, aynı zamanda erken seçim kararı aldı.
Güvenlik terör örgütlerine
Muhalefetin İçişleri Bakanlığına atadığı
Arsen Avakov, başkent Kiev sokaklarında düzeni, neo-Nazi “Sağ Sektör”ün
içinde bulunduğu terör örgütlerinin sağlayacağını açıkladı. Bakan, bu
güçlerin zaten sokakları kontrol ettiğini, ancak bunu yasal olarak
polisle birlikte yapacaklarını belirtti.
Karışıklıklar sırasında gözaltına alınan
64 teröristin serbest bırakılacağını ifade eden Avakov, İçişleri
Bakanlığı ile bölgelerdeki emniyet müdürlüklerin bazı çalışanlarına
karşı son zamanlarda yaşanan olaylarla ilgili soruşturma başlatılacağını
vurguladı.
Avakov, önümüzdeki günlerde eski üst
düzey yetkililere karşı suçlamaların yöneltileceğini söyledi. Ukrayna
Başsavcılık ve Güvenlik Teşkilatı’nın yeni yöneticileriyle ortak
toplantının düzenlendiğini anlatan Avakov, toplantıda, ülkenin üst düzey
görevlileri tarafından dahil olmak üzere Ukrayna halkına karşı işlenen
suçların soruşturulması için güvenlik güçlerin işbirliğini ele
aldıklarını kaydetti.
Timoşenko aday olacak
Kiev’e gitmek üzere Harkov’dan ayrılmadan
önce gazetecilere açıklamada bulunan Yuliya Timoşenko 25 Mayıs
tarihinde yapılması beklenen Ukrayna devlet başkanlığı seçimlerinde aday
olacağını söyledi.
ITAR-TASS’ın bildirdiğine göre,
Timoşenko, “Şimdi Maydan’a gidiyorum” dedi. Hastaneden tekerlekli
sandalyeyle ayrılan Timoşenko’nun iyi göründüğü bildirildi. Timoşenko
özel bir uçakla Kiev Julyanı Havaalanına uçtu.
Rusya krediyi durdurdu
Rusya, bu gelişmeler üzerine, Ukrayna’ya
yapacağını açıkladığı mali yardımı durdurdu. Rusya Maliye Bakanı Anton
Siluanov, Ukrayna’ya yeni kredi diliminin bu ülkede yeni hükümet
kurulduktan sonra gönderileceğini açıkladı. ITAR-TASS ajansının verdiği
habere göre Siluanov, “Biz gerçekten de Ukrayna’nın 2 milyar
avrobondunun alınması konusunu görüştük. Ancak siyasi durumun aniden
değişmesi nedeniyle hangi hükümetle çalışacağımızı anlamamız gerekiyor.
Yeni hükümetin kurulmasını ve bu hükümetin siyasi anlayışını
bekleyeceğiz. Buna göre hareket edeceğiz” dedi.
Ukrayna’yı zor bir yılın beklediğini
hatırlatan Rus bakan, “IMF dahil büyük borçları kapatmaları gerekir”
diye konuştu. Avustralya’nın Sydney kentinde G-20 maliye bakanları
toplantısında Ukrayna’daki durumu ele aldıklarını ifade eden Siluanov,
“Ukrayna yönetiminin IMF’ye yapısal reformlar karşılığında kredi desteği
müracaatını görüştük. Ukrayna’nın yeni hükümeti kurması, yönetim
organlarını belirlemesi, yeni hükümetin bu amaçla IMF’ye başvurması
gerekiyor” dedi.
Siluanov, Rusya’nın Ukrayna’da siyasi ve
sosyoekonomik durumun normalleşmesini istediğini vurguladı. Rusya’nın
toplamda 15 milyar dolarlık mali yardım karşılığında tahvil alması
gerektiğini belirten Siluanov, “Bu karar çerçevesinde yeni dilimi
ayırmayı planlıyorduk. Ancak bugünkü durumda bu paranın nasıl
kullanılacağı ve daha borcunun nasıl kapanacağı konusunda birçok soru
işareti doğdu. Durumun netleşmesi ve istikrara kavuşmasını beklemek
gerekir” ifadesini kullandı.
IMF: Yardıma hazırız
IMF Başkanı Christine Lagarde, Ukrayna
yönetiminin ilgili talepte bulunması durumunda bu ülkeye yardım etmeye
hazır olduklarını açıkladı. Ajans Franb Presse’in verdiği habere göre,
Lagarde, “Ukrayna yönetimi, öneriler veya ekonomik reformların
konuşulmasıyla birlikte mali yardım için IMF’ye başvurursa biz buna
hazırız. IMF’nin bu durumda genellikle aldığı tedbirler öncesinde
elbette mevcut durumun teşhisine yardım etmeye hazırız” dedi. Lagarde,
Ukrayna’nın IMF üyesi olduğunu vurguladı. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın
bir temsilcisi, Amerikan yönetiminin Ukrayna’nın IMF’ye başvurması için
anayasa reformu ve koalisyon hükümetinin kurulması dahil bazı politik
şartlar öne sürdüğünü açıklamıştı. Adını açıklamak istemeyen temsilci,
IMF’ye başvurunun, Ukrayna ekonomisi için daha dayanıklı gelişim yolunu
sağlamaya yardımcı olacağını kaydetmişti.
Deşifre edilen Wikileaks belgelerinde
ABD’nin kendi çıkarları için işbirlikçi sağ muhalefeti nasıl kullandığı
ayrıntılarıyla ortaya dökülüyor. 15 yıl boyunca Venezuela başkentinde
görev yapan ABD büyükelçileri, Bolivarcı yönetimi devirmenin ya da
yıpratmanın yollarını aramışlar. Muhalif eylemcilerin devşirilmesi için
fonlar açılmış ve sosyal programlar adıyla sağ partiler finanse edilmiş.
Açığa çıkan belgeler içinde Bolivarcı
yönetime karşı 2004-2006 yılları arasındaki ABD stratejisi şöyle ifade
ediliyor: Demokratik kurumların güçlendirilmesi, Hugo Chavéz’in politik
tabanına girme, Chavézcileri bölme, ABD’nin ticari çıkarlarını koruma ve
Chavéz’i uluslararası planda izole etme.
Büyükelçi varoşlarda
ABD Karakas Büyükelçiliği tarafından
hazırlanan eylem planı USAID’in “Geçiş İnisiyatifi Bürosu” tarafından
uygulamaya konulmuş. Bu tarihler arasında Venezuela’daki 300 “sivil
toplum örgütü”ne 15 milyon dolar insan hakları ve eğitim başlıkları
altında aktarılmış. Aynı tarihlerde ABD Büyükelçisi birdenbire Karakas
varoşlarında beliriyor ve halka yardım dağıtıyor. Geçiş İnisiyatifi
Bürosu da yalnızca bu dönemde 280 bin yetişkini 3 bin forum, atölye ve
kursta eğitime alıyor. Bu çalışmalar Chavézci tabana sızma faaliyetinin
bir parçasıydı. Ayrıca USAID’e bağlı söz konusu büro, 34 “sivil örgütü”
belediyelerle ilgili hizmet ve eğitim programlarında yetkinleştirdi.
ABD’nin hiç durmaksızın Bolivarcı
yönetimi uluslararası planda izole etmeye uğraştığı, ama her hamlesinde
Chavéz’in stratejik zekasına yenik düştüğü malum.
Clinton’un gözdesi Kenar
Belgelere göre, USAID, 2008’den itibaren
Venezuela üniversitelerindeki çalışmalara ağırlık veriyor. İlk toplantı 9
Şubat 2009’da Merida eyaletinde Hukuk Fakültesi öğrencileriyle
gerçekleştiriliyor. Toplantıya katılanlar Venezuela Hukuk Fakültei
Öğrencileri Derneği (FEDEFE) üyeleri. Elçiliğin ülkedeki üniversite
seçimlerine önem verdiği belgeden anlaşılıyor. USAID fonu bu
“öğrencilere” yerel seçimleri kazandıktan sonra bir “Ulusal Şura”
oluşturulması hedefiyle aktarılıyor. Bu ekibin Avrupa’dan da benzer
fonlar edindiği anlaşılıyor. Belgede adı geçen öğrencilerin son
seçimlerde sağ cephe milletvekilleri olarak meclise girdiklerini de
hatırlatmamız gerekiyor.
Bu faaliyetlerin içinde elbette
Türkiye’den de iktidar uzantılı bir grup vardı: USAID’in Venezuela’da
etki yaratması amacıyla Meksika’da gerçekleştirdiği Gençlik Hareketleri
İttifakı (Alliance of Youth Movements) toplantısına katılan 43 delegeden
ikisi Türkiye’den. “Genç Siviller” adına katılan Ceren Kenar ve Turgay
Oğur. Hillary Clinton’ın çalışmalarına kişisel destek verdiği Kenar,
aynı zamanda “Genç Siviller”in Ortadoğu çalışmalarını yansıtan “Nahda
Net” adlı sitenin de yöneticilerindendi.
‘7 milyon dolar yetmez’
2009 Ocak ayında ABD Karakas Büyükelçisi
Daniel Lawton tarafından gönderilen belgede ise, ABD’nin Chavéz’in
yeniden seçilmesini engelleyecek bir plan üzerinde çalışması gerekliliği
üzerinde durulmuş. Başka gerekçelerle beraber kamuoyu gündemine gelecek
bir referandum planından bahsedilen belgede “yenilgi” ve “zafer”
durumlarına göre senaryolar belirlenmiş. Chavézciler içerisinden zayıf
unsurların çelişkilerin yoğunlaştırılarak alınması ve yeni muhalefetin
bu temelde örgütlenmesi gerektiği üzerinde durulmuş.
Belgelerde ABD Büyükelçisinin muhalefete
aktarılmak üzere gönderilen 7 milyon doların yetersiz bulduğu, ek olarak
3 milyon dolar daha talep ettiği görülüyor.
Belgelere göre Ricardo Gutiérrez, Juan
José Molina ve Ismael García isimli üç sağ parti milletvekili ile ABD
elçisi arasındaki görüşmeler de ortaya çıkmış bulunuyor. Ismael
García’nın 2010 yılında ABD’den Venezuela’ya doğrudan askeri müdahale
istediği de belgelere yansıyor.
Özgür Uyanık
Ergenekon davası kapsamında 16 yıl 6 ay
hapis cezasına çarptırılan Teğmen Mehmet Ali Çelebi Aydınlık’a mektup
gönderdi. Mektubunda mücadele kararlılığının sürdüğünü vurgulayan Çelebi
“Ciğerimizdeki son soluk dahi milletimize kazandıracağımız bir zafere
tutunacaktır. O zafer hür ve bağımsız doğacak her çocuğun ilk
çığlığıdır” ifadelerini kullandı. Teğmen Çelebi’nin mektubu şöyle:
Asil dostlarımız,
Yaşadığımız bu süreçte kamuoyu kulağa
çirkin, aşırı ve aşağı gelen, hukukun ciddiliğine sarmalanmış
palavralarla şüphe ve korkuyla düşünmeye ayartıldı. İnsanlar, her şey
köküne kadar yalana boğuldu. Gerçeğin değeri, anlamı harcandı; başka
kılıklara sokuldu.
Burada bize yöneltilen silah sinsilik,
sahtecilik, kalleşliktir. Bu suçlamaların tamamı hukuktan firar eden,
sağlam dayanak yoksulluğundan ürkütücü kelimelere sarılan en karanlık
kötülüğün eseridir.
Bu iftiranameler insan olmanın büyük
anlamına ve yüceliğine kara çalan, insan olmanın sorumluluğuna, insan
olmanın değerine gölge düşüren utanç vesikalarıdır. Bunlar yalnızca
atanların eline bulaşan çamur, iftira belgeleridir.
Bu iddianameler rahatlıkla hukuku yok etme adına tarihin gördüğü en büyük sanat eserlerinden sayılabilir.
Bu kararnamelere yazılanlar, Mustafa
Kemal’in yenilmezliğine karşı duyulan kızgınlığın zavallıca
gösterisinden başka bir şey değildir.
Bizler asla üniter, ulus, laik devlet
niteliklerinden vazgeçmeyecek TSK’nin yeminini namusu bilen, milletin
emanet ettiği üniformadan başka yerde itibar aramayan subaylarıyız.
Mustafa Kemal yetiştiren Harbiye mezunuyuz. Biz Harbiyeliler her 13 Mart
Ata’nın Harbiye’ye giriş törenlerinde apoleti 1283 okunduğunda
“içimizde” diye haykırırız. Ettiğimiz askerlik yeminine, milletimizin
üzerimizdeki emeğine ihanet etmemiş olmanın verdiği vicdan rahatlığı ile
bir kez daha sizlere şunu hatırlatmak istiyoruz. Mustafa Kemal’in ruhu
içimizde. Bizler Mustafa Kemal’in neferleri olarak buradayız.
Cevabımız sağlam duruşumuz
Vatanını, ulusunu sevmiş olmanın bedelini
ödeyen insanların ne ilkiyiz ne de sonuncusu... Bu onurun gölgesinde,
uğradığımız saldırılar karşısında asla gözlerimiz sönük, omuzlarımız
çökük olmadı. Bu adaletsizlik mucizesine, ülkemizin kalbine saplanan
hançere her daim verdiğimiz cevap alınlarımızdaki aklık, duruşumuzdaki
sağlamlık oldu.
Dün olduğu gibi bugün de onurlu Türk
subayları olarak her türlü şahsi çıkar, maddi ihtirastan uzak milli
davayı önümüze nefsimizi arkamıza alarak mücadele etmeye kararlıyız.
Biliyoruz ki adaletin terazisinde intikam
tartarak zindan duvarlarımızı ören bu kirli eller, dünyada erdem,
iyilik hüküm sürdükçe huzur bulamayacaktır. Çünkü hakikat, çünkü şeref,
çünkü özgürlük bütün heybetiyle onların karşısına dikilecektir.
Vicdanlarını onursuzluğa paspas yapanlar,
memleketimize yapacağımız büyük hizmetlerin önünde diz çökecek,
uzaklara(!), adalet duygusundan, doğruluktan fersah fersah uzaklara
savrulacaklardır. İftiracılara çobanlık ettikleri çöllerde, yalanın
sivrisinekleriyle dolu bataklıklarda debelenip duracaklardır.
Eminiz ki bugün bizi burada tutarak
başları göğe erenler, yarın adaletin saf ışığı karşısında başlarını
yerden kaldıramayanlar olacaktır.
Sonuç ne olursa olsun bizim duracağımız
yer değişmez. Bizim için aslolan vatandır, millettir. Bize sefilce
rahatlık değil kendi büyük mazisine layık olacak asil ruh gerekir.
Kalbimizin ve zihnimizin duvarlarına büyük harflerle kazınmış olan
budur.
Mustafa Kemal’in askerleri
Biz Mustafa Kemal’in askerleriyiz.
Mustafa Kemal’in yolunu temiz, izini taze tutacağız, bu uğurda
ödeyeceğimiz her bedeli, her tazminatı şeref sayarız.
Bu kutsal görevde, gözlerimizi
kapatacaksak eğer bu mutlaka sizler için gurur verici şekilde olacaktır.
Emin olunuz o vakit bizleri yüzümüz toz toprak, alnımız kan ter içinde
bulacaksınız. Ciğerimizdeki son soluk dahi milletimize kazandıracağımız
bir zafere tutunacaktır.
O zafer hür ve bağımsız doğacak her çocuğun ilk çığlığıdır...
Şu an hürriyetimizi kaybetmiş olabiliriz
ama karanlığın içinden güneşli elleriyle kapımızı çalacak olan gelecek
günlere güvenimizi kaybetmedik hiçbir zaman.
Zaman, zemin ve mekan tanımaz vatanseverliğinizi kutsal nöbetlerine devam eden silah arkadaşlarımız adına selamlıyoruz.
“Kanla irfanla kurduk biz bu cumhuriyeti
Cehennemler kudursa ölmez nigahbanıyız (nöbetçisiyiz)”
Balyoz ve Ergenekon davalarında
görev almış hakimler, ‘kumpas’ tartışmaları üzerine Meclis’te bir
araştırma komisyonu kurulabileceğine dikkat çekerek, ‘Davet edilirsek,
gider bildiklerimizi anlatırız’ dedi.
Ergenekon ve Balyoz davalarında görev
alan ve sanıklar hakkındaki tutukluluk kararlarına yaptıkları itirazlar
sonrasında görevlerinden uzaklaştırılan hakimler, Mecliste bir araştırma
komisyonu kurulması halinde, ‘kumpas’ tartışmalarını aydınlatmaya hazır
olduklarını söyledi.
AKP hükümetinin “17 Aralık Yolsuzluk ve
Rüşvet” operasyonunun ardından gündemine aldığı “paralel devlet”
tartışması her geçen gün meclis kürsüsünde hararetli tartışmalara neden
oluyor. AKP ve Cemaat’e yakın gazetelerin karşılıklı ‘manşet
savaşlarıyla’ süreç devam ediyor.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Siyasi
Başdanışmanı Yalçın Akdoğan’ın “Milli orduya kumpas kuruldu”
ifadelerinin ardından, ilk kez AKP kanadında gözler Ergenekon, Balyoz ve
Askeri Casusluk gibi davalara çevrildi. Ancak, tartışılan “F-tipi
çeteyi” ortaya çıkartacak somut bir adım şimdiye kadar atılmadı.
‘TBMM’de komisyon kurulsun’
Aydınlık’ın ulaştığı Balyoz davasında
görev yapmış bir hakim, “Meclis Araştırma komisyonu kurulsun, komisyon o
mahkemelerde görev yapmış savcıları ve hakimleri dinlesin. ‘Milli
orduya kumpas kuruldu’ deniyor, bu konuyu en iyi orada görev yapmış
yargıçlar bilir” diye konuştu.
‘Kürsülerden bağırmak yetmez’
Ergenekon davasının görüldüğü 13. Ağır
Ceza Mahkemesi’nin ilk başkanı olan Köksal Şengün de, “paralel yapıyı”
ortaya çıkarma görevinin öncelikle devleti yönetenlerde olduğunu ifade
etti. “Bas bas kürsülere çıkıp da bağırmakla olmaz, kim suçluysa çıksın
ortaya” diyen Şengün, şöyle devam etti:
“Mecliste bir komisyon kurulursa,
öncelikle konuşması gereken insanlar, bu konuyu aylardır dillendirenler
olmalıdır. ‘Paralel yapı’ dediğiniz insanlarla siz 11 yıldır birlikte
çalıştığınıza göre bizden daha çok bilmeniz gerekir. Eğer bize görev
düşerse, onun gereğini yaparız. Bildiklerimizi anlatırız. Devletin bir
kurumu beni çağırırsa, öyle birilerinin yaptığı gibi gitmemezlik etmem.
Bu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak görevim.”
‘Hukukun gerektirdiğini yaparız’
Balyoz davasında tutuklu sanıkların
serbest bırakılması yönünde verdiği muhalefet şerhleriyle gündeme gelen
Askeri Casusluk davasının da görüldüğü 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin
Başkanı’yken görevden ayrılan Şeref Akçay ise, konuyla ilgili “Hukuk
neyi gerektiriyorsa, yaparız” ifadelerini kullandı.
Hakim baskı görmüştü
Balyoz davasında sanıkların tutukluluğa
itirazlarını reddeden İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 15 Nisan 2011
tarihli ‘İtirazın Reddi Kararı’nda, Mahkeme Başkanı Şeref Akçay’in
muhalefet şerhinde şu ifadeler yer almıştı: “Kamuoyuna mal olmuş bu
davalar nedeniyle yazmış olduğum muhalefet şerhlerinden dolayı
bulunduğumuz adliyede birtakım meslektaşlarım selam vermeyi dahi
kesmiştir. Bunun gibi daha önce verilen yakalama kararlarının
kaldırılmasına ilişkin karardan sonra ‘Sizin de dangalak bir kararınız
gelecek’ diyen hakim de mevcuttur. Yine mahkememiz üyelerinden de
nezaket kurallarını aşan tutum ve davranışlar içerisine girdikleri ve
işi en son başkan ile konuşmama aşamasına getirdikleri görülmüş olup bu
hususların da kamuoyunca bilinmesinde yarar olduğu görüşündeyim.”
Köksal Şengün ise T 24 internet sitesine
verdiği söyleşide, Ergenekon davasında dijital delillere ilişkin yeterli
bir araştırma yapılmadığını, mahkeme sürecince tanık yerine hep gizli
tanık dinlendiğini, Ergenekon iddianamesinin okunmadan kabul edildiğini
aktarmıştı.
Ülgen: Komsiyon raporu yeniden yargılamaya götürür
Balyoz ve Ergenekon gibi davalarla ilgili
Mecliste bir araştırma komisyonu kurulması önerisini ilk olarak dile
getiren dava avukatlarından Celal Ülgen, “Meclis bir araştırma komisyonu
kuracak. Bu komisyonda hem savunma avukatları bilimsel bulgularını
ortaya çıkartacak, hem de soruşturma aşamasında gözle gördükleri hukuka
aykırılıkları ve özgür davrandıkları için gördükleri baskıları anlatacak
hakim ve savcıların ifadelerine başvurulması son derece verimli olacak”
dedi. Ülgen, şimdiye kadar yürütülen tartışmaların Başbakan’ın
Başdanışmanı Yalçın Akdoğan’ın ‘kumpas’ sözlerine dayandırıldığını
hatırlatarak, “Araştırma komisyonu kurulursa, komisyonun bu konuyla
ilgili bir sonuç raporu vermesi durumu yeni deliller doğuracaktır. Artık
yargılamanın yenilenmesi reddedilemeyecektir. O bakımdan büyük bir önem
taşımaktadır. Uzun zamandan beri siyasi iktidar da bu konuları
dillendiriyor, ancak hiçbir şey yapmıyor” diye konuştu.
Gamze Çınlar
Günün ilk ışıkları ile başlayan gözaltılara alışığız biz.
Gazetelerde çarşaf çarşaf yayınlanan iddialara.
Özel Yetkili Savcıların kibirli tavırlarına.
Gecenin geç saatlerine kadar süren polis ifadelerine.
İki satır gerekçe ile insan ömründen yıllar çalan hakimlere alışığız.
Hayatımızda sakinliğe yer yok bizim.
Yaşatılacak zulme göğüs gererek başlarız ertesi güne.
Yapanlar değişir ancak zulüm baki kalır.
Kapalı kapılar ardında devam eder, haberimiz dahi olmaz çoğu zaman.
Her şeyin iyiye gittiğini düşünürken nereden mi çıktı bu karamsarlık şimdi?
Anlatayım...
İzmir'de devam eden Askeri Casusluk Davası'nı biliyorsunuz.
İşte o davaya bir yenisi daha eklendi.
İzmir 12. Ağır Ceza Mahkemesi 149 sanıklı yeni Askeri Casusluk İddianamesini bugün kabul etti.
"Kumpas", "paralel yapı" tartışmaları devam ederken güne yeni bir davayla uyandık.
Üstelik yenileri de yolda…
İzmir'deki dava benzerleri gibi bir Hard Disk içindeki dijitallere dayanıyor.
Bu dijitallerde ismi geçen kişilerin bir kısmı sanık durumunda.
Halen yargılamaları devam ediyor.
Ancak birçok kişi hakkında henüz açılmış bir dava yok.
Ocak 2013'de başlayan soruşturma sessiz sedasız sürüyor.
İzmir'deki Özel Yetkili Savcılık Türkiye'nin dört bir yanındaki Savcılıklara yazılar göndererek yüzlerce kişinin ifadesini almaya devam ediyor.
İfadeler tamamlanınca İzmir merkezli Askeri Casusluk Davası İddianamelerinin üçüncüsü ve belki dördüncüsü de gelecek…
Sonrasında yaşanan dramlara yenilerinin eklendiğine şahit olacağız hep birlikte.
Peşin hükümlü değilim ancak yaşanmışlıklardan çıkan acı tecrübeler sevk ediyor beni karamsarlığa.
Hukuk Devleti'ne olan inancımı koruyorum fakat yargı mensuplarına olan güvenimi kaybedeli çok zaman oldu.
Belirleyici olmadığımız bir oyunu uzaktan izlemekten başka çaremiz yok yine.
Adil olana olan özlemimiz ise sürüyor.
Av. Hüseyin Ersöz
twitter.com/ersozhuseyin
Devam eden soruşturmaya ilişkin belge:
Odatv.com
http://www.odatv.com/n.php?n=izmirde-yeni-iddianame-kabul-edildi-2402141200
İmralı’daki görüşmeler sırasında çekilen Abdullah Öcalan fotoğrafları Adalet Bakanlığı izniyle kamuoyuyla paylaşılırken Dünya Engelliler Günü’nde engelli Serdar Tuncer, Facebook’ta Öcalan’ın fotoğrafını paylaştığı için hakkında dava açıldı.
Sosyal medyada AKP politikasını eleştiren karikatür, resim, video, Abdullah Öcalan’ın resimleri ve sürgündeki Kürt sanatçıların fotoğraflarını paylaşan engelli Serdar Tuncel Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı tarafından hazırlanan iddianamede “örgüt propagandası yapmak”la suçlandı. Savcılık Tuncel hakkında 1 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası istedi.
“İFADE ÖZGÜRLÜĞÜMÜ KULLANDIM”
Taraf gazetesinden Remzi Budancir'in haberine göre, Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen iddianamede Tuncel için “Resimleri paylaşma amacının Kürt olması nedeniyle hoşuna gittiğinden espri amaçlı olduğunu beyan etti” denildi. Tuncel, kas hastalığından dolayı yürüyemediği için Bingöl’ de hakim karşısında çıkacak. Taraf’a konuşan Tuncel, yaptığı paylaşımların suç değil düşünce özgürlüğü olduğunu söyledi. İnsan Hakları Derneği (İHD) Bingöl Şubesi MYK üyesi Nihat Aksoy ise “Bugün bir engelli kendi düşüncesini ifade etme hakkını kullandığı için yargılanıyor. Suçlamalar gayri hukukidir” dedi.
Odatv.com
http://www.odatv.com/n.php?n=ocalanin-o-fotograflarina-dava-2402141200
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bugün Afyonkarahisar’da gerçekleştirdiği mitingde ilginç bir pankart dikkat çekti. “Annem, babam ve ben yolsuzluk yaparız da, sayın Başbakanımız ve ailesi asla” başlıklı pankartı asan Kadir Zengin, Odatv’ye konuştu.
“İSPATLANIRSA KENDİMİ AFYON KALESİ’NE ASARIM”
Afyonlu olduğunu ve serbest meslekle uğraştığını belirten Zengin Odatv’ye verdiği röportajda Türkiye’nin konuştuğu pankartla ilgili şunları söyledi:
“Bu bir sevgi pankartıdır. Başbakan ve ailesini çok seviyorum. Yaşanan bu 17 Aralık sürecinde Başbakan’ın tarafında olduğumu belirtmek istiyorum. Sayın Başbakanımız'ın yolsuzluk yapmayacağına yürekten inanıyorum. Eğer Başbakan’ın veya ailesinin yolsuzluk yaptığı ispatlanırsa kendimi Afyon Kalesi’ne asarım.”
“3 KİŞİYİ KURTARABİLSEM BUNLARDAN İKİSİ BAŞBAKAN VE AZİZ YILDIRIM OLURDU”
Fanatik bir Fenerbahçe taraftarı olduğunu da açıklayan Kadir Zengin “Şike Davası” ve 17 Aralık operasyonunu gerçekleştirenlerin aynı kişiler olduğunu belirterek, şu açıklamaları yaptı:
“Fanatik bir Fenerbahçe taraftarıyım. 3 yıldır televizyonları her açtığımızda Fenerbahçe’nin şike yaptığı konuşuluyordu. Bugün geldiğimiz noktada paralel bir yapının bu operasyonları yaptığını gördük. Başbakan Erdoğan’la, Fenerbahçe’ye operasyon yapanlar aynı kişilerdir. Bugün hayatta 3 kişiyi kurtarma gücüm olsaydı ailemi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı ve Aziz Yıldırım’ı kurtarırdım.”
Astığı bu pankartla Başbakan’dan hiçbir beklentisinin olmadığını belirten Zengin, “Bugüne kadar, aç da kaldım, elektiriksiz de kaldım. Bu pankartı asmamda herhangi bir çıkar amacım olduğu düşünülmesin. Pankartı asmamdaki tek amaç Başbakan’ı çok sevmem ve ona güvenmemdir” dedi.
Odatv’ye verdiği röportajda pankartta kendisini neden Deli Kadir olarak ifade ettiğini de açıklayan Zengin, şunları anlattı:
“Ben doğmadan 2 yıl önce amcam ölmüş. Onun da adı Kadir'miş. Elektirik işi ile uğraşan amcamın lakabı “Deli Kadir”miş. Bir gün amcam işini yaparken elektirik çarpıyor ve ölüyor. 2 yıl sonra ben doğuyorum ve bana da Kadir ismini veriyorlar. Bu yüzden bana da amcama dedikleri gibi “Deli Kadir” diyorlar. Ben de astığım pankartın köşesine bu lakabımı yerleştirdim.”
Onur Özcan
Odatv.com
http://www.odatv.com/n.php?n=basbakan-icin-kendimi-asarim-2302141200
Cemaat- Hükümet kavgası devam ederken sosyal medyaya bir ses kaydı daha düştü.
Haramzadeler tarafından sosyal medyada yayınlanan ses kaydında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve ailesi için Urla’da yapılacak olan villanın bulunacağı arazinin SİT derecesinin 1. Dereceden 3.dereceye çevrilmesi için iş adamı Latif Topbaş’ın üniversite görevlilerine toplam 130 bin lira rüşvet ödediği yer alıyor.
Konuşma 17 Aralık yolsuzluk operasyonunda hakkında yakalama kararı çıkan Latif Topbaş ve Oğuzhan Boyacı arasında geçiyor.
Ses kaydında raporu hazırlayan bir üniversite görevlisine 30 bin lira verileceği diğer 5 öğretim görevlisine ise kişi başına 20’şer bin lira rüşvet verileceği ifade ediliyor. Verilecek olan paranın banka hesabına yatırılmadığı ve elden verileceği belirtiliyor.
Odatv’nin yayın ilkeleri gereği ses kaydını yayınlamıyoruz.
Ancak görülen o ki yolsuzluk ve rüşvet dosyasından sızan bu ses kayıtları Başbakan’ın başını ağrıtmaya devam edecek.
Odatv.com
http://www.odatv.com/n.php?n=basbakani-hedef-olan-bir-ses-kaydi-daha-2302141200