AKP’nin son sığınağı NATO
Dış politikada kısa süre öncesine
kadar “komşularla sıfır sorun”dan bahseden AKP, içine düştüğü durumu artık
“değerli yalnızlık” gibi kavramlarla açıklamaya çalışıyor. “İlkeli dış
politika”dan söz eden AKP sözcüleri, NATO’nun olası saldırıyı genişletmesini
umuyor.
Başbakan’ın dış politika
danışmanı İbrahim Kalın’ın Twitter’da Türkiye’nin dış politikası için
kullandığı “değerli yalnızlık” ifadesi halen tartışılıyor. Kalın’ın ortaya
attığı ifade, AKP’nin yayılmacı ve saldırgan politikalar nedeniyle uluslararası
alanda izole olmasının kabul edilmesi şeklinde yorumlanmış, hükümet bu yönde
eleştirilere maruz kalmıştı. Başbakan’ın dış politika danışmanı bunun üzerine
yandaş Star gazetesine “meramını” anlatmış ve kullandığı kavramın
çarpıtıldığını savunmuştu. Kalın, röportajında “değerli yalnızlık”tan kastının
“bazı değerleri tek başına savunmayı” kastettiğini söyleyerek, “Eğer buna
yalnızlık demek icab ediyorsa, bu değerli bir yalnızlıktır” diye mesajının
arkasında durmuştu.
Yalnızlıktan çıkış savaşa bağlı
Önceki gün bir diğer yandaş
gazeteye, Akşam’a konuşmayı sürdüren Başbakan’ın siyasi başdanışmanı Yalçın
Akdoğan, örtülü bir biçimde Kalın’ın “yalnızlık” sözlerini eleştirdi. Akdoğan
da Kalın gibi, ifadenin çarpıtıldığını savunduktan sonra, “Tweet üzerinden politika
belirlenmez. Bir dış politika değişikliği olursa bunu Başbakan veya Dışişleri
Bakanı açıklar. Politikacı olmak, politika yapıcı olmak, politika yapıcılara
fikir veren adam olmak ayrı şeyler. Danışmanlar politikaları belirlemezler”
sözleriyle Kalın’ın sözlerinin bir dış politika değişikliği olarak
yorumlanmasından duyduğu rahatsızlığı dile getirdi.
Akdoğan’ın Türkiye’nin
uluslararası alanda yalnızlaşmadığını savunmak amacıyla söyledikleri
ibretlikti: “Ben Türkiye’nin yalnızlaştığı kanaatinde değilim. Türkiye
yalnızlaştı diyenler onu şimdi Suriye’de bir ittifakın içerisinde
gösteriyorlar. Yalnızlaştıysa nasıl oluyor da önemli bir ittifakın içinde yer
alıyor?”
Sadece işlev yetmez!
Başbakan başdanışmanının AKP’nin
Türkiye’yi bölgede yalnızlığa sürüklemediğine kanıt diye sunduğu savaş
koalisyonuyla ilgili durumsa pek parlak sayılmaz. Geçtiğimiz günlerde ABD
Dışişleri Bakanı John Kerry’nin, hiçbir somut bulguya dayanmaksızın Esad
yönetiminin kimyasal silah kullandığına ilişkin kanıtlara ulaştığını söylemesinden
sonra, ABD’deki tartışmalar Suriye’ye ne ölçekte bir saldırı düzenleneceği
sorusuna kaydı. Obama’nın saldırı için 9 Eylül’de toplanacak Kongre’den onay
alınacağını söylemesi, İngiltere’nin saldırıya hevesli bir biçimde destek
verdikten sonra Parlamento’dan onay alamayınca asker göndermekten vazgeçmesi
gibi gelişmeler, ABD basınında “Başkan’ın koalisyona gönülsüz bir önderlik”
yaptığı şeklinde yorumlanıyor. Bu “gönülsüzlüğün” bir yansıması da operasyonun
kısa süreli hava saldırısıyla sınırlı tutulacağı iddiasında karşılık buluyor.
Olası saldırının “Esad yönetimini
devirmeyi” hedeflemeyeceği değerlendirmesinin, “ittifakın parçası” AKP’yi ve
Erdoğan’ı huzursuz ettiği biliniyor. Huzursuzluğun en açık ifadesi, Başbakan’ın
30 Ağustos resepsiyonunda sarf ettiği “Sınırlı operasyon bizi tatmin etmez ama
şu andaki görüntü öyle gibi görünüyor. (…) Aslolan burada rejimi zayıf düşürmek
veya rejimi bu işi bırakma noktasına getirmektir. Çünkü bırakma noktasına
geldiği zaman Suriye Ulusal Koalisyonu ister istemez devreye girecektir”
sözleri olmuştu.
AKP’nin operasyonun daha uzun
süreli ve kapsamlı olması için bastırmasının nedenlerinden biri de savaşın dış
politikadaki sıkışma ve yalnızlaşmayı geçici olarak da olsa hafifleteceğini
umması. Başbakan ve Dışişleri Bakanı’nın bu nedenle Perşembe günü Rusya’da
başlayacak G20 Zirvesi öncesinde yoğun bir diplomasi yürüttüğü tahmin
edilebilir.
Saldırıyı büyütme formülü
AKP’nin saldırıyı büyütme formülü
ise Suriye krizi başladığından bu yana zaman zaman gündeme getirdiği NATO müdahalesi.
Başka bir ifadeyle Suriye’nin provokasyona karşılık vermesi ve Türkiye’deki
bazı hedefleri vurması halinde, AKP derhal “NATO topraklarına saldırıldığını”
söyleyerek NATO’yu devreye sokmayı deneyecek. Kuşkusuz AKP, Suriye’nin
Türkiye’yi vurmaması durumunda bile yeni provokasyonlar yaratma becerisine
sahip olduğunu gösterdi.
AKP, NATO’nun devreye girmesi
çağrısı konusunda gerçekten de yalnızlığını biraz olsun kırmış durumda. Bir
dönem NATO Avrupa Müttefik Kuvvetleri Yüksek Komutanlığı’nı yapan James
Stavridis, New York Times gazetesine yazdığı makalede NATO’nun Suriye
müdahalesinin parçası olması gerektiğini savundu. Stavridis, NATO saldırısının
“Türkiye’ye yönelik tehdit” bahane gösterilerek meşrulaştırılabileceğini
savundu. Benzer bir yaklaşımı önceki gün “Suriye rejimi Türkiye’ye saldırırsa
Türkiye’yi koruruz” diyen NATO Genel Sekreteri Rasmussen de göstermişti.
AKP’yi Suriye saldırısının
büyütülmesi konusunda yalnız bırakmayan bir diğer güç de İsrail ve Yahudi
lobisi oldu. New York Times, Kongre’de yapılacak Suriye oylaması öncesinde
Yahudi lobisinin en etkili teşkilatı AIPAC’ın saldırı kararı alınması yönünde
baskı kurduğunu
yazdı.
‘Erdoğan ne yaptığını bilmiyor’
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad,
Fransız Le Figaro gazetesine verdiği röportajda, “Erdoğan’ın ne yaptığının
bilincinde olduğunu zannetmiyorum” dedi.
Fransız Le Figaro gazetesine
konuşan Beşar Esad, Suriye’yi tehdit eden ABD ve Fransa’ya çıkıştı. Esad, olası
saldırının bölgede kaos ve aşırılık yaratacağını, bunun da bölgesel bir savaşa
dönüşebileceğini söyledi. Kimyasal saldırı iddiaları konusunda hiçbir kanıt
sunulamadığını söyleyen Esad, “Suçlayan kanıtını göstermeli. Amerika ve
Fransa’ya meydan okuyoruz. Obama ve Hollande, kendi halklarının önünde bile
bunu yapamadılar” diye devam etti.
Ürdün ve Türkiye gibi
komşularının, Suriye’deki terörist gruplara destek verdiklerini belirten Esad,
Ürdün’ün teröristlerin geçiş yeri olmaktan rahatsızlık duyduğunu, Türkiye’ninse
farklı bir pozisyonda bulunduğunu söyledi. Esad şöyle konuştu: “Defalarca, doğrudan
ya da dolaylı olarak söyledik, mesaj gönderdik. Ürdün baskılara rağmen
teröristlerin geçiş yeri olmaması gerektiğinin bilincinde. Erdoğan’a gelince,
onun ne yaptığının bilincinde olduğunu zannetmiyorum.”
İsrail’den Akdeniz’de füze
provokasyonu
Rus radarları Doğu Akdeniz’e iki
balistik füze fırlatıldığını saptadı. Füzelerin İsrail’e ait olduğu ortaya
çıktı.
Bütün dünyanın dikkatle
Suriye’nin Akdeniz kıyısındaki gelişmeleri izlediği günlerde, Doğu Akdeniz’e
iki adet balistik füze fırlatıldı. Dün sabah saatlerinde Rusya’nın Karadeniz’de
bulunan Armavir Radar İstasyonu’nun tespit ettiği füzelerin denize düştüğü ve
herhangi bir hedefi vurmadığı açıklandı.
İlk açıklamasında füzelerin
kendilerine ait olduğunu reddeden İsrail, daha sonra füzelerin ABD’yle yapılan
balistik füze savunma tatbikatı kapsamında fırlatıldığını kabul etti. İsrail
Savunma Bakanlığı, Sparrow tipi füzelerin ABD’nin işlettiği Arrow balistik
kalkanı tarafından vurulduğunu açıkladı. ABD Savunma Bakanlığı’ndan bir yetkili
de Reuters’e, İsrail’in bu tür denemeleri rutin olarak yaptığını söyledi.
Sparrow füzeleri, Suriye ve
İran’a ait uzun menzilli füzelerin özellikleriyle benzerlik taşıyor. Bütün
dünyanın Akdeniz’e yerleşen ABD savaş gemilerini izlediği dönemde böyle bir
tatbikat yapılmasının tesadüf olmadığı yorumları yapılıyor.
Daha önce Suriye’ye hava
saldırıları düzenleyen, işgal altındaki Golan’ı top atışlarıyla taciz eden
İsrail’in, ABD müdahalesini desteklediği biliniyor.
NATO’nun planları hazır
NATO Genel Sekreteri Anders Fogh
Rasmussen, Suriye’den Türkiye’ye bir saldırı olması halinde Türkiye’yi
koruyacaklarını söyledi. Türkiye, 22 Haziran 2012’de RF-4E tipi keşif uçağının
Suriye hava sahasında düşürülmesi ve Akçakale’ye kim tarafından atıldığı
kesinleşmeyen havan topu mermisinin 5 kişinin ölümüne neden olmasının ardından,
NATO’dan hava savunma kapasitesinin artırılmasını talep etmişti. Bu talebin
kabul edilmesinin ardından Türkiye’ye Almanya, Hollanda ve ABD’den Patriot
bataryaları getirilmişti.
Rasmussen, o dönemde Türkiye’yi
koruma planlarının hazır olduğunu ifade etmişti.
Suriye’ye yönelik saldırı
planlarıyla birlikte NATO’nun da Türkiye’deki güçlerini güncellemesi gündeme
geldi. Bu kapsamda NATO’ya bağlı “havadan erken ihbar ve kontrol sistemi”
uçaklarının, yani AWACS’ların sınıra yerleştirilmesi, Türk Silahlı
Kuvvetleri’ne askeri destek takviyesi, kimyasal silah saldırısına karşı
önlemlerin artırılması ve askeri üslerin güçlendirilmesinin gündeme gelmesi
bekleniyor.
AKP’nin yanında ‘Müslüman
Kardeşler’i var
ABD önderliğinde Suriye’ye
saldırılmasını hararetle destekleyen ancak operasyonun sınırlı tutulmasından
huzursuz olan sadece Erdoğan ve partisi değil. Omurgasını Müslüman Kardeşler
(İhvan) örgütünün Suriye kolunun oluşturduğu Suriye Ulusal Kongresi’nin sözcüsü
Luay Safi, Obama’nın saldırı kararını Kongre’ye onaylatmak istemesini
eleştirmiş, bu durumun Obama’nın “liderlik göstermedeki başarısızlığı” olduğunu
söylemişti. Muhaliflerin silahlı kanadı olan Yüksek Askeri Konsey’in Başkanı
Salim İdris de ABD’nin “kısıtlı operasyon” fikrine karşı çıkarak, sert bir
saldırı umduklarını ifade etmişti.
Müslüman Kardeşler’in Suriye
kolu, dün yaptığı açıklamada da kısıtlı ve Esad yönetimini devirmeyi değil,
“cezalandırmayı” öngören bir saldırının yetersiz kalacağını söyledi. Örgüt,
yapılacak askeri operasyonda “doğru hedefler”in vurulmasına, muhaliflerin
mevzilerinin vurulmamasına dikkat edilmesini talep ettiği açıklamada, kendisini
Özgür Suriye Ordusu diye adlandıran çetelere de daha fazla silah temin
edilmesini istedi.
0 comments
Write Down Your Responses