"Pasaportum yok, belediye başkanı girişimi ayarladı"
Türkiye, Suriyeli muhaliflere
silah aktardığı iddiasını her seferinde reddetti.
Ancak Suriye'de görülen El-Kaide
militanlarının yargılandığı bir davada, Türkiye'den muhaliflere silah aktaran
kişiler ve onların bağlantıları ortaya çıktı.
Tülin Daloğlu'nun Al-Monitor
sitesinde verdiği habere göre, Polis, aldığı bilgiler doğrultusunda bir mekana
baskın yaptı. Çok sayıda mühimmat ve paranın ele geçirildiği mekanın sahibi
olan Ahmed al-Huli, mahkemede şunları şöyledi:
“Benim mekânımda bulunan tüm
para, yabancı ülkelerden ÖSO’ya yardım için gelen paradır ve tüm silahlar,
mermiler, şarjörler ‘Türkiye’de yapılmış’ savaş malzemeleridir”
Huli şöyle devam etti:
“Türkiye’ye geldiğimde, ilgili
kurumlar Beşar Esad’ın adamlarında olduğundan pasaportum yoktu. Türkiye’ye
geldiğimde valiyi ve belediye başkanını aradım, onlar benim ülkeye girişimi
ayarladılar.”
İşte Al-Monitor'da yayınlanan o
haber:
“Doğruyu söylemek gerekirse,
devlet muhaliflere silah yardımı yapmadığını iddia ettiğinde düpedüz yalan söylüyordu”
diyor Reyhanlı’dan bir avukat olan Cihat Açıkalın.
Türkiye'nin Başbakanı Recep
Tayyip Erdoğan muhaliflere Türkiye üzerinden silah gönderildiğiyle ilgili tüm
iddiaları son olarak 10 Mayıs’ta yine reddetti. Erdoğan, sağladıkları yardımın
yalnızca Türkiye’nin sınırlarını 300 bin sığınmacıya açarak yaklaşık 1 milyar
dolarlık bir insani yardım olduğunu vurguluyor.
Türkiye’nin muhaliflere yardım
ettiği söylentileri Suriye’nin 2012 Haziranı’nda bir Türk savaş uçağını vurduğu
iddiasıyla doruğa ulaşmıştı.
Erdoğan, o sıralar, “Türkiye ve
Türk halkı, Suriye halkı kendini bu zulümden, bu eli kanlı diktatör ve
çetesinden kurtarıncaya kadar her türlü yardımı yapacaktır” diyordu. Bu ifade
daha fazla spekülasyona ve AKP Hükümeti’nin Suriye’ye yönelik politikalarının
yurtiçinde ve yurtdışında daha yakından incelenmesine yol açtı. Çeşitli
ithamlara rağmen, AKP hükümeti muhalifleri silahlandırdıkları, El-Nusra gibi
El-Kaide’nin Suriye şubesi olarak bilinen radikal İslami gruplarla temas
halinde oldukları iddialarını ısrarla reddediyor.
“Başbakan ve ben bunu defalarca
tekrarladık. Türkiye’nin herhangi bir radikal grupla hiçbir ilişkisi yoktur.
Bunu özellikle El-Nusra’yı kastederek söylüyorum” diyordu 10 Eylül’de Türk
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu. “Bu, Türkiye’nin Suriye’ye yönelik insan
merkezli yardım politikası üzerine gölge düşürmek isteyen birtakım çevrelerin
kara propagandasıdır.”
Açıkalın ise Davutoğlu’nun
açıklamalarına itiraz ediyordu. “Bir avukat olarak meslek etiğini ihlal ediyor
olabilirim, ancak yine de konuşacağım, çünkü hükümetin El-Nusra’nın da içinde
bulunduğu muhalifleri desteklemek için hukuk kurallarını çiğnediğine ve
hayatlarımızı riske attığına inanıyorum.”
Kısacası, şu olay suçlamayı
özetliyor:
11 Kasım 2012’de, Rehyanlı’ya 4,
El-Kaide destekli militanlar tarafından kontrol edildiğine inanılan Bab-El
Hawa’ya 7 kilometre uzaklıkta bulunan Cilvegözü sınır kapısındaki rutin arama
sırasında Suriye vatandaşı Mohamad Ahmad tarafından bir takside silah ve
mühimmatla dolu siyah bir çanta bulundu.
Bunun öncesinde, Abu İsmail kod
adlı biri, kendini ÖSO üyesi Mehmet Cuma Saz olarak tanıtan, hamallık ve taksi
şoförlüğü yapan birinden iki Suriyeliyi ülkeye sokmak için yardım istemişti.
Cuma Saz, sınır kapısında çalışan Orhan ve Ali Söyler isminde iki kişiyi
Suriyelileri bagaj içinde sınırdan geçirmeleri için ayarladı. Gün içerisinde,
Abu İsmail; Sahel al-Khatib, Abu Süleyman koda adıyla bilinen bir ÖSO üyesi ve
kimliği teşhis edilemeyen bir kadınla birlikte Suriye tarafından beyaz bir
arabayla sınır kapısında geldi. Saz ve diğerleri, pasaportu olmadığı için
kadının yasadışı bir şekilde Türkiye’ye geçmesine yardım ettiler.
Bu süre zarfı içinde, aynı
zamanda iki Suriyelinin eşyalarını Abu İsmail’in arabasından Ahmed’inkine
taşıdılar. Yetkililer silah ve mühimmatla dolu siyah çantayı fark edip el
koyduktan sonra, bir başka ÖSO üyesi olan Basel Awad, olaydan üç gün sonra 14 Kasım
2012 tarihinde gönüllü olarak Suriye’den Cilvegözü sınır kapısına geldi ve
çantanın kendisine ait olduğunu, yanlışlıkla Ahmad’ın arabasından Abu İsmail’in
arabasına taşınmış olabileceğini iddia etti. Yetkililere silahları Türkiye’ye
geçirmek gibi bir niyetinin asla olmadığını, fakat silahların Suriye’deki savaş
için gerekli olduğunu söyledi.
Bununla bağlantılı olsun olmasın,
polis ayrıca “El Kaide’ye ait olduğu inanılan, radikal terör örgütünün
haklarıyla ilgili belgeler olduğu kadar sayısız eğitim talimnamesi, cihat
videoları ve görüntüleri”nin yanı sıra “Nokia E66-1 telefona kaydedilmiş
işkenceyle adam öldürme görüntüleri” buldu. Mahkeme belgelerinde El-Kaide
radikal “İslamcı” bir grup olarak görülmüyor.
Soruşturma açıldığında, Mehmet
Cuma Saz güvenlik görevlileriyle tutuklanma korkusu olmadan tam bir işbirliği
içindeydi. Khatib ve kadını arabadan indirdiği yerin adresini, ülkeye yasadışı
girişlerine kimlerin yardım ettiğini söyledi. Polis, Saz’ın söylediği yere
sadece daha fazla silah ve mühimmat bulmak için baskın yaptı ancak bunların
yanı sıra 367,000$, 20,900 Euro ve 300,000 Suriye lirası ele geçirdi. Yerin
sahibi Ahmed al-Huli adında bir Suriyeliydi.
Duruşma tutanağına göre, Huli
ayda 40,000 ila 50,000$ arasında kazandığını beyan etmişti. Kendisinin tüccar
olduğunu ve yerel otoritelerle güçlü bağları olduğunu söylüyordu. Saz,
Haziran’daki son duruşmada “Huli’yi daha önce iki kez gördüm” demişti. “Bir
keresinde onu vali ve belediye başkanıyla bir görüşmeye götürdüm. Ben sıradan
bir taksi şoförüydüm ve kimlerin müşterim olacağına, onları nereye götüreceğime
karar vermek bana düşmezdi.”
TÜRKİYE'DE YAPILMIŞ SAVAŞ
MALZEMELERİ
Saz ayrıca Suriye sınır kapısına
varmadan önce biri narkotik polisinin, diğeriyse jandarmanın olmak üzere iki
arama noktası olduğunu söyleyerek yargıçların dikkatini çekti. “Hayırlı işler
yaptıklarına inanıyorduk. Çantalarında ne taşıdıklarını bilemezdik” dedi.
Haziran duruşmasında Huli
yargıçlara, “Benim mekânımda bulunan tüm para, yabancı ülkelerden ÖSO’ya yardım
için gelen paradır ve tüm silahlar, mermiler, şarjörler ‘Türkiye’de yapılmış’
savaş malzemeleridir” dedi. Ve ekledi, “Türkiye’ye geldiğimde, ilgili kurumlar
Beşar Esad’ın adamlarında olduğundan pasaportum yoktu. Türkiye’ye geldiğimde
valiyi ve belediye başkanını aradım, onlar benim ülkeye girişimi ayarladılar.”
Açıkalın davada Huli’nin
müvekkili oldu. Yargıçlara şöyle seslendi: “Devlet Suriyelilerin burada ne
yaptıklarını gayet iyi biliyor. Bu olay güvenlik ve istihbarat yetkilileri
arasındaki iletişim kopukluğuna bağlı olarak meydana gelmiştir. Ve dikkat
buyurursanız, polisin adres verildiği için Huli’nin evine gitmeye mecbur
bırakıldığını görebilirsiniz. Polis orayı aramıyordu.”
Şöyle devam etti: “ÖSO’nun
Ankara’da bir ofisi var. [Ayrıca Cumhuriyet savcısına verdikleri dilekçede
paranın, silahın ve mühimmatın kendilerine geri verilmesini istiyorlar.] …
Ahmet al-Huli ÖSO’nun finansal gereksinimlerini karşılamak için gerekli
düzenlemeleri yapan kişi.”
Ve ekledi: “Ortada bir insanlık
dramı var ve bizim yasalarımız Huli’nin durumundaki insanlar için hiçbir bir
esneklik tanımıyor. Bu nedenle, bu tarz sorunlarla sürekli karşılaşıyoruz.
Suriye’ye kucağımızı açmak ve insanı yardım göndermek, bütün bu yaşananlara
yakından tanıklık etmek mümkün değil. Geçtiğimiz gün milletvekili Mehmet
Eriş’in arabasında 13 çanta dolusu para bulundu. Bu dava dosyasına da girdi. O
parayla yardım sağladılar. Dahası, Eriş aynı zamanda Cilvegözü’ndeki yerel
otoritenin başı ve bu sayede paranın yeniden Suriyelilere geçmesini sağladı. …
Sınır kapısında meydana gelen bu durumla ilgili hiçbir şey yapılmadı. Bu
tesadüfen önümüze çıkan, diğerinden bağımsız bir olay. … Huli’nin evi ÖSO’nun
Reyhanlı’daki konaklama ve koordinasyon merkezi olarak biliniyor.”
“BÜTÜN BU İNSANLAR EL-KAİDE ÜYESİ
VE DEVLET ONLARI DESTEKLİYOR”
Dava belgelerine göre, Awad ve
Khatib ÖSO üyesi olduklarını beyan ettiler. Masum olduklarını öne sürdüler ve
haklarındaki suçlamanın düşmesini istediler. Şuanda Türk Ceza Kanununda yer
alan birkaç farklı maddeden yargılanıyorlar: izinsiz tehlikeli madde taşıma
suçundan TCK’nın 174. maddesi uyarınca üç yıldan sekiz yıla kadar; sahte para
bulundurmaktan TCK’nın 197. maddesi uyarınca iki yıldan oniki yıla kadar;
patlayıcı, kesici madde ve diğer tehlikeli maddeler taşımaktan 6136 Sayılı
Kanun uyarınca beş yıldan oniki yıla kadar hapis cezasıyla.
Mahkeme, Haziran’daki son
duruşmada müdafilerin tutuksuz yargılanmasına karar verdi. Sonraki duruşma 11
Ekim’e ertelendi. Heyet ayrıca Huli’nin evinden ve Ahmad’ın taksisinden alınan
paraların tamamının sahiplerine iadesine karar verdi.
“Bu Suriye vatandaşlarından
hiçbiri artık Türkiye’de değil. Hepsi gitti. Bu, Türk taksi şoförlerinin masum
olduğunun kanıtıdır. Onları yasadışı faaliyet içindeki insanları taşıdıkları
için cezalandıramazsınız” diyor Açıkalın, Al-Monitor’e. “Kısacası, dava
kapanmıştır ve mahkeme Suriyelilerin salıverilmesine ve paralarının iade
edilmesine karar vermiştir. Bu apaçık hukukun ihlalidir, fakat onlar bunu [bir
kılıf uydurarak] hukuku uyguluyormuş gibi yaptılar.”
Ayrıca ekledi, “Bütün bu insanlar
El-Kaide üyesi ve devlet onları destekliyor.”
Açıkalın devam etti: “Bu alanda
yeterince çalıştığınızda, kolaylıkla bunun ilk ve tek vaka olmadığını
anlayabilirsiniz. Yetkililerin şüpheli buldukları patlayıcı, silah ve mühimmat
taşıyan kamyon ve araçları durdurdukları sayısız durum var. Devlet yapısı içinde
radikal gruplara bu şekilde yardım etmenin ne kadar yanlış olduğunun farkında
olan birçok kişi var. Burada masum sığınmacılardan bahsetmiyoruz. Kimsenin
onlarla bir derdi yok.”
“Mesele tam da burada. Tüm
olayları birbirinden kopuk bir şekilde ele alırsanız, resmin bütününü
kaçırırsınız. Fakat olaylara birbirleriyle ilişkileri içinde, arkasındaki
organizasyonla birlikte bakmaya başladığınızda, yasalar önünde de farklı
davranmak zorundasınız. Bu insanlar açıkça Türk devletinin huzur ve güvenliğine
karşı eylemlere karışıyorlar ve biz onların ellerini kollarını sallayarak
gitmesine izin veriyoruz. İnsanlarımızın hayatını riske atma pahasına hukuk
kurallarını Esad rejimini devirmek için askıya alıyoruz.”
Tülin Daloğlu, Al-Monitör’ün
Türkiye’nin Nabzı bölümü yazarı. Ayrıca The New York Times, International
Herald Tribune, The Middle East Times, Foreign Policy, The Daily Star (Lebanon)
ve SAIS Turkey Analyst Report’un da içinde bulunduğu çok çeşitli Türk ve
Amerikan yayınlarında makaleleri yayımlandı.
Çeviri: Işıkgün Akfırat/ Boğaziçi
çeviri merkezi
0 comments
Write Down Your Responses