N’EYLEYİM TOPRAKSIZ BAYRAMI
‘Toprak denizinin içinde
yaşıyoruz, toprağımız yok. Ağalar ekip biçiyor, biz bakıyoruz. İçimiz yanıyor.
Tek istediğimiz, devletin Hazine arazilerini bize kiralaması. Devlet sanki
ağaların devleti ’
Topraksız köylülerin sesini
duyurmak için gittiğimiz Diyarbakır ve Şanlıurfa'dan döndükten birkaç gün sonra
telefonumuz çaldı. Arayan Siirtli köylülerdi:
"Kurtalan'ın Erdurak köyüne
bağlı Kaynaklı mezrasında yaşıyoruz. Ağalığa karşı çıkan köylüler hakkındaki
haberlerinizi izledik. Aynı bela bizde de var. Buraya gelip bizi de dinler
misiniz?"
Vakit kaybetmeden yola
koyulduk...
Cumhuriyet'in yalnızca treni
gitmiş
Kurtalan'ı, konu olduğu filmlerden,
ilham verdiği şiirlerden, hikâyelerden biliyoruz. Bir de efsane müzik grubu
Kurtalan Ekspres'ten... Haydarpaşa Garı'ndan bir zamanlar kalkan Şark Treni'nin
tünellerin içinden, vadilerin, ovaların arasından kıvrıla kıvrıla geçip birçok
il, ilçe ve kasabaya uğradıktan sonra vardığı son durak... Kurtalan'a gidip
döndükten sonra anladık ki Cumhuriyet oraya yalnızca trenini yollamış...
Sabahın 6'sında Kurtalan'dayız.
Şansımıza kepengini erken açan Kavurmacı Hacı Usta'nın nefis mercimek çorbasını
içtikten sonra, ilçeye 5 kilometre uzaklıktaki Kaynaklı'ya geçtik. 60 haneli bu
küçük köyde 600 kişi yaşıyor. Her ev, ortalama 10 nüfuslu. Hiçbiri bu bayram,
kurban kesemiyor. Nedenini sorunca verilen yanıtlar hep aynı: "Bütçemiz
yetmez." Ama tüm yoksulluklarına rağmen, çocuklarının hepsini okutmaya
gayret ediyorlar.
Kızların hayali üniversiteli
olmak
Kaynaklı’da evleri dolaşıyoruz.
Her evde en az 10 çocuk var. Şefika ve Muzaffer Çetiner çiftinin okula giden
dört kızına daha kulak veriyoruz. 7’nci sınıfta okuyan Melisa’nın dersleri çok
iyi. Ama kaynak kitap alamadığı için ödevlerini yapmakta zorlanıyor.
Üniversiteye gitmeye can atıyor. “Ailemin dershaneye gönderecek parası
olmadığını biliyorum. Bunları konuşarak onları sıkıntıya düşürmek istemiyorum”
diyor ve ekliyor: “Aklım erdiğinden beri bu evde sabahtan akşama kadar toprak
konuşulur. Anladım ki her şey topraktan başlıyor. Madem öyle, ne olur bize de
toprak verseler?” Betül, en büyükleri. Lise son sınıfta. Dershaneye gitmeden
üniversiteye hazırlanıyor. Gidenlerle arayı kapatmak için ihtiyaç duyduğu test
kitaplarını alamıyor. Bir diğer seçeneği ise okulda dersleri çok iyi öğrenmesi
ama okulunun çok kalabalık olduğunu ve gürültüden derslerin verimli geçmediğini
anlatıyor.
Esra ve Meryem imam hatip
lisesinde okuyor. Türbanı yalnızca okulda takıyorlar. Meryem öğretmen olmak
istiyor. Esra, bayramda istediklerini babasının alamadığını söylüyor ve
“Toprakla yatıp toprakla kalkıyoruz. Evde başka konu konuşulmuyor” diyor.
Tanışma ve hal hatır faslının
ardından söyleşiye başlayacağız, ancak haberin Ulusal Kanal'da da
yayınlanabilmesi için kameraman sorununu çözmemiz gerekiyor. Göreve gönüllü
olan genç İbrahim'e üç beş dakikalık bir eğitim verip sözü köylülere
bırakıyoruz...
'Bizi öldürsünler'
73 yaşındaki Ali Çetiner alıyor
ilk sözü: "Dördü kız, dördü erkek 9 çocuğum, 30 torunum var. Ama bir karış
toprağım yok. Köydeki toprakların hepsini ağalar ekip biçiyor. Biz diyoruz ki
hiç olmazsa bizim köyün sınırları içinde kalan Hazine arazilerini bize
kiralasınlar. Bunun için birçok yere dilekçe verdik ama cevap alamadık. Çok
perişanız. Eğer toprak vermeyeceklerse, gelsinler bizi öldürsünler. Çünkü artık
karnımızı doyuramıyoruz. Üstelik 1955 yılında kadastro çıktı. Devlet bana o zaman
250 dönüm arazi verdi. Ağalar araya girdi, elimden aldılar. O günden beri onlar
ekip biçiyor. Zehir zıkkım olsun. Onlar ekiyor, biz bakıyoruz. İçimiz
yanıyor."
Mahmut Gayır giriyor araya:
"60 yaşındayım, 13 çocuğum var. Toprak denizinin içinde yaşıyoruz,
toprağımız yok. Allah ağların gözünü doyursun. Zaten binlerce dönüm arazileri
var, yetmiyor mu?"
Zeynep kız...
Zeynep, 13 yaşında. Şefika ve
Muzaffer Çetiner çiftinin dokuz çocuğundan dördüncüsü. Ortaokulda okuyor. Üç
ablası liseye, bir kardeşi ortaokula, iki kardeşi ilkokula gidiyor. Diğer ikisi
daha küçük, henüz okula başlamamışlar. Zeynep ve kardeşleri her gün taşımalı
sistemle Kurtalan'a gidip geliyor. Zeynep okulu bitirince polis olmak
istediğini söylüyor ve ekliyor: "Ama söz, ben biber gazı ve su sıkmayacağım."
Zeynep bayramdan birkaç gün önce
babasından bir pantolon, bir de ayakkabı istemiş. Babası alamamış; çünkü uçsuz
bucaksız tarlaların ortasında yaşamalarına rağmen bir karış toprağı da, başka
bir geliri de yok. Tarlaların hepsi ağaların! O nedenle bu köyde tarla demek,
ayakkabı, pantolon, oyuncak, kalem, kitap, şeker, yani bayram demek...
'Utanıyorum'
Söz sırası Zeynep'in babasında.
Muzaffer Çetiner, 47 yaşında. 9 kızından en büyüğü 16, en küçüğü 1 buçuk
yaşında. Çetiner anlatıyor: "İşte bayram geldi. Kimi entari, kimi ayakkabı
istiyor. Neden alamayacağımı sabırlı bir şekilde anlatıyorum. Çok şükür
kızlarımın bazıları anlayacak yaşa geldi. Ama yine de içim yanıyor. Bazen 5-10
lira param oluyor. Bozdurup çocuklarıma 50'şer kuruş dağıtıyorum. O parayla bir
şey alamadıkları için, tekrar birleştirip bisküvi, çikolata, somun ekmek alıp
onu paylaşıyorlar. Hepsi okumak istiyor, ama nasıl okutacağım?"
Anne Şefika Çetiner, Türkçe
bilmiyor. Yarı Türkçe, yarı Kürtçe anlaşıyoruz: "Ben zaten hastayım. 9 çocuğa
bakmak zor. 11 kişinin çamaşırını yıkamak, dokuz çocuğa yemek pişirmek, ekmek
yapmak, bulaşıklarını yıkamak zor. Ama bir anne olarak beni en çok, onların
isteklerini karşılayamamak üzüyor. Onlar istemekte haksız mı? Hayır. Bir evlat
anne ve babasından bunları ister. Ama bizim toprağımız, işimiz, maaşımız yok.
Sadece utanıyorum."
'Bu ülkenin vatandaşı değil
miyiz?'
Aydın Çetiner, ne istediklerini
şöyle anlatıyor: "Bizim kimsenin malında mülkünde gözümüz yok.
İstediğimiz, sadece bizim köyün sınırları içinde bulunan hazine arazilerini
bize versinler. İcarı neyse verelim." Çetiner'in 7 kızı, 4 oğlu var. Gücü,
çocuklarından yalnızca üçünü okutmaya yetiyor. Toprakta çalışmaktan başka iş
bilmediklerini anlatan Çetiner, "Devlet toprak verse ekip biçeriz. Çocuklarımızı
da okula gönderebiliriz, karnımızı da doyurabiliriz" diyor. Çetiner'in
isyanı devleti yönetenlere: "Ben anlamıyorum, bu köyde herkes zamanı
geldiğinde askerliğini yapıyor. Biz bu ülkenin vatandaşı değil miyiz? Sanki bu
devlet ağaların devleti!"
Sözün gerisini Hayrettin Çetiner
tamamlıyor: "Bari devlet, senede bir bu köylere bir temsilci göndersin.
Halimizi bir sorsun. 'Ölen kalan var mı, nasıl geçiniyorsunuz?' desin. Bunlarda
hiç mi Allah korkusu yok. Ağalar da zaten yok..."
0 comments
Write Down Your Responses